Adil yargılanma hakkı, gerek özel hukuk hükümlerinin ihlali sebebiyle adli yargı mercilerinde görülen hukuk ve ceza davalarında gerekse bir tarafı kamu idaresi olan idareyle kişiler arasında doğan uyuşmazlıkların bakıldığı idari yargı mercilerinde yargılama usul ve esaslarını belirleyen temel evrensel bir hukuk ilkesidir.
Adil yargılanma hakkı, Türkiye’nin de taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce ve Anayasa tarafından tanınmış; kişinin yargılanması sürecinin adil ve hakkaniyete uygun olabilmesi için uyulması gerekli ilke ve kuralların bir bütünü olarak tanımlanmaktadır.
Adil yargılanma hakkı tüm uluslararası sözleşmelerde ve hukuk literatüründe kişi hak ve özgürlüklerinin teminat altına alınması, hukuk devleti kurallarının egemen olması, idarenin keyfiliğinin sınırlandırılması gibi gerekçelerle yaşam hakkından sonra en önemli haklardan biri olarak kabul edilmiştir. Daha önce İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin 10. maddesinde ve Medeni ve Siyasal Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme’nin 14. maddesinde yer alan adil yargılanma hakkı, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. maddesinde de düzenlenmiş olup, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin içtihatları ile kapsamı sürekli genişletilmektedir.
AİHS 6. maddesinde yer verilen adil yargılanma hakkı “Herkes kişisel hak ve yükümlülükleri ile hakkındaki bir suç isnadının karara bağlanmasında, hukuken kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir yargı yeri tarafından, makul sürede, adil ve aleni olarak yargılanma hakkına sahiptir. Karar aleni olarak açıklanır. Ancak duruşmayı izleyenler ve basın mensupları, çocuk ve gençlerin menfaatlerini veya tarafların özel yaşamlarını korumanın gerektirmesi halinde ve adaletin zarar göreceği özel hallerde mahkemenin kesinlikle gerekli olduğuna inandığı ölçüde, demokratik bir toplumdaki genel ahlak, kamu düzeni veya ulusal güvenlik amacıyla duruşmanın tamamından veya bir bölümünden çıkarılabilir. Hakkında suç isnadı bulunan bir kim- se, hukuka göre suçlu olduğu kanıtlanıncaya kadar masum sayılır. Hakkında suç isnadı bulunan bir kimse asgari şu haklara sahiptir;
a. Kendisine karşı yöneltilen suçlamanın niteliği ve sebepleri hakkında anlayabileceği dilde ve ayrıntılı olarak derhal bilgilendirme;
b. Savunmasını hazırlamak için yeterli zamana ve kolaylıklara sahip olma;
c. Kendisini bizzat savunmak veya seçeceği bir avukat aracılığıyla savunma, avukata ödeme yapabilmek için yeterli imkân yoksa ve adaletin yararı gerektiriyor- sa ücretsiz hukukî yardım alma;
d. Aleyhine olan tanıkları sorguya çekme ve sorguya çektirme; lehine olan tanıkların aleyhine olan tanıklarla aynı şartlarda hazır bulundurmalarını ve sorguya çekilmelerini sağlama;
e. Mahkemelerde kullanılan dili anlamıyor veya konuşamıyorsa, bir çevirmenden ücretsiz yararlanma” şeklin- de yer almıştır.
İç hukukumuzda ise 1982 Anayasası’nın 2. maddesi ile Türkiye Cumhuriyeti’nin “… insan haklarına saygılı … bir hukuk devleti” olduğu; 17. madde ile “ herkesin, yaşama, maddî ve manevî varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahip” olduğu, 19. madde ile “tutuklanan kişinin, adil ve hakkaniyete uygun bir yargılamanın gereklerinden olan makul süre içerisinde yargılanmayı isteme hakkı” olduğu; 36. madde ile “hak arama hürriyeti”, 37. madde ile “kanuni hakim güvencesi”, 38. madde ile “suçsuzluk (masumiyet) karinesi”, 138. madde ile “mahkemelerin bağımsızlığı”, 141. madde ile “duruşmaların açık ve kararların gerekçeli olması” ve 142. madde ile “mahkemelerin kanunla kurulacağı” hususları ifade edilmiştir.
1982 Anayasası’nın 36. maddesinde adil yargılanma hakkı kavram olarak Anayasa’ya girmiş bulunmaktadır. Buna göre maddenin birinci fıkrası “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir” şeklindedir. Adil yargılanma hakkının açık bir şekilde Anayasa’da ifade edilerek güvencealtına alınmasıyla birlikte, 5271 tarihli Ceza Muhakemesi Kanunu’nda da adil ve hakkaniyete uygun bir yargılamanın gerçekleştirilmesi amacıyla birçok hükme yer verilmiştir.
AİHS’nin 6. maddesinin 1. fıkrasında herkesin “…yasayla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini istemek hakkına sahip” olduğu belirtilmektedir. Söz konusu fıkrada, adil adil yargılanma hakkının temel unsurları şu şekilde sıralanmaktadır:
a. Kanuni, bağımsız ve tarafsız mahkemede dava açma hakkı,
b. Hakkaniyete uygun yargılanma hakkı,
c. Makul bir süre içerisinde yargılanma hakkı,
d. Aleni surette yargılanma hakkıdır.
A. Kanuni, bağımsız ve tarafsız mahkemede dava açma hakkı
Adil yargılanma hakkının en temel güvencesi mahkemelerin yasayla kurulmuş, yetkili, bağımsız ve tarafsız olmalarıdır. Bu güvence, doğal yargıç ve doğal yargılama makamı ilkesinin bir yansımasıdır. Anayasa’nın 142. maddesinde de mahkemelerin kuruluşunun, görev ve yetkilerinin, işleyişinin ve yargılama usullerinin kanunla düzenleneceği hükme bağlanmıştır. Yine Anayasa’nın 37. maddesinde de hiç kimsenin kanunen tabi olduğu mahkemeden başka bir mahkeme önüne çıkarılamayacağı ve bir kimseyi kanunen tabi olduğu mahkemeden başka bir merci önüne çıkarma sonucunu doğuran yargı yetkisine sahip olağanüstü mercilerin kurulamayacağı ifade edilerek, kanuni hâkim güvencesi kabul edilmiştir. Ayrıca Anayasa’nın 38. maddesi ve AİHS’nin 7. maddesinde yer alan “suçta ve cezada kanunilik ilkesi” uyarınca sanığın suçun işlendiği sırada var olan görevli ve yetki- li bir mahkemeden başka yer- de yargılanamayacağı hükme bağlanmıştır.
Mahkemelerin bağımsızlığı ile kastedilen ise yargı organının herhangi bir kişi, kurum ya da organdan emir almadan, özellikle yasama ve yürütme organları ve dış etkenlerin (ekonomik ve sosyal gruplar ile medya organları dâhil) baskısı altında olmadan, özgürce karar verebilmesidir. Mahkemelerin bağımsızlığı, mahkemenin teşkilat ve kuruluş olarak bağımsızlığı ile onu oluşturan hâkimlerin bağımsızlığı olarak ele alınabilir. Ülkemizde mahkemelerin bağımsızlığı ilkesi şu şekilde sağlanmıştır: Anayasa’ya göre, yargı yetkisi, Türk Milleti adına bağımsız mahkemelerce kullanılır (m.9). Mahkemelerin kuruluşu, görev ve yetkileri, işleyişi ve yargılama usulleri kanunla düzenlenir (m.142). Hâkimler, görevlerinde bağımsızdırlar; Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdanî kanaatlerine göre hüküm verirler. Hiçbir organ, makam, merci veya kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hâkimlere emir ve talimat veremez; genelge gönderemez; tavsiye ve telkinde bulunamaz. Görülmekte olan bir dava hakkında Yasama Meclisi’nde yargı yetkisinin kullanılması ile ilgili soru sorulamaz, görüşme yapılamaz veya herhangi bir beyanda bulunulamaz (m.138). Hâkimler ve savcılar azlolunamaz, kendileri istemedikçe 65 yaşından önce emekliye ayrılamaz; bir mahkemenin veya kadronun kaldırılması sebebiyle de olsa, aylık, ödenek ve diğer özlük haklarından yoksun kılınamaz (m.139).
Mahkemenin tarafsız olması ilkesi, hâkimlerin belirli bir davayla ilgili hiçbir menfaatlerinin bulunmamasını ve bu davanın çözümünü etkileyecek bir önyargıya sahip olmamalarını gerektirir. Türk hukukunda hâkimin tarafsızlığının sağlanması amacıyla HMK ve CMK’da hâkimin davaya bakmasının yasak olduğu ve hâkimin reddedilebildiği haller düzenlenmiştir.
B. Hakkaniyete uygun yargılanma hakkı:
Hakkaniyete uygun şekilde yargılanma hakkı; yargılama faaliyetinin tüm işlemlerinde bir bütün olarak, taraflar arasında bir eşitliğin bulunması ve bunun korunmuş olması ayrıca dava sırasında, yargı yerinin kararını etkilemek amacıyla sunulan delil ve mütalâalar ya da görüşlerin her biri hakkında, taraflara yorum yapma imkânının tanınmasıdır. Hakkaniyete uygun yargılanmanın en temel ve bilinen unsurları; silahların eşitliği, çekişmeli yargılama, duruşmada hazır bulunma hakkı, susma ve kendi aleyhine tanıklık etmeme hakkı, gerekçeli karar hakkı ve delillere ilişkin kurallardır.
C. Makul bir süre içerisinde yargılanma hakkı:
“Gecikmiş adalet, adalet değildir” düsturundan hareketle oluşturulmuş olan makul süre içerisinde yargılanma hakkı adil yargılanma hakkının bir gereğidir. Makul sürenin aşılmaması hükmüyle davaların yargılama makamları önünde zaman içerisinde uzayıp gitmesinin, sürüncemede kalmasının önüne geçilmek ve hakkın biran önce tespiti ve teslimi ile ilgilileri uzun süre devam eden bir yargılamanın maddî ve manevî sıkıntılarından korumak amaçlanmıştır. AİHM tarafından konulan bu hükmün amacı “…dava açan ya da hak arayan kimseleri yargılama işlemlerinin sürüncemede kalmasına karşı korumak, özellikle ceza davalarında suçlanan veya herhangi bir nedenle mahkeme kararını bekleyen kişinin uzun bir süre davasının nasıl sonuçlanacağı endişesi ile yaşamasını önlemektir.” şeklinde ifade edilmiştir. AHİM tarafından makul süre tarafların sayısı, suçun niteliği, dosyanın karmaşıklığı gibi etmenler dikkate alınarak somut dosya düzeyinde tartışılmaktadır. Her bir dava yönünden belirlenmiş bir makul süre belirlenmemiştir. Türk hukukunda da Anayasa’nın 141. maddesinde “davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması yargının görevidir” denilmek suretiyle davaların makul bir süre içerisinde bitirilmesi gerekliliği açıkça düzenlenmiştir. Aynı şekilde, HMK’nın 30. maddesinde hâkim yargılamanın makul süre içinde ve düzenli bir biçimde yürütülmesini ve gereksiz gider yapılmamasını sağlamakla yükümlü kılınmıştır. Bu bağlamda bu ilke gerek ceza gerekse hukuk yargılamasını kapsar niteliktedir.
Makul sürenin başlangıcı, ceza ve hukuk davalarında farklılık arz etmektedir. Hukuk davalarında bu süre ilke olarak davanın yetkili yargılama makamı önüne götürüldüğü yani bireyin mahkemeye başvurduğu, taleplerini ilettiği anda başlayacaktır. Ceza yargılamasında makul sürenin başlangıç noktası ise kişinin iddiayla karşı karşıya kaldığı andır. Bu süre soruşturma makamlarının kişiye yüklenen suçu bildirmesi veya beyanını alması ile başlar. Makul sürenin sona ermesi ise, olağan kanun yollarına yapılacak müracaatlar da dâhil olmak üzere kesin hükmün verildiği tarihtir.
D. Aleni surette yargılanma hakkı:
Aleni yargılama ile kasıt, yargılamada şeffaflığın sağlanarak, uyuşmazlığın, taraflar önünde yapılacak açık duruşmada görülmesini ve kararın açıkça verilmesini, böylece adli mekanizmaların işleyişinde kamu denetiminin getirilerek keyfiliğe müsait gizli duruşmanın engellenmesini sağlamaktır. Bu durum, yargının saydam olmasını ve böylece kamunun mahkemelere olan güveninin sürmesini sağlamaktadır. Adaletin yerine getirilmesi tek başına yeterli değildir. Nasıl yerine getirildiğinin de görülmesi gerekmektedir. Bu itibarla adil yargılanma ilkesinin en önemli unsurlarından birini oluşturan bu hak hem davanın taraflarına hem de kamuya aittir. Gerek hukuk gerekse ceza davalarına ilişkin yargılamanın kural olarak aleni yapılması, adil yargılanma hakkının bir gereğidir.
Aleni yargılanma hakkı mutlak olmayıp bazı koşuların oluşması halinde sınırlanabilen bir haktır. AİHS m. 6/1’e göre aleni yargılamanın izin verilebilir istisnaları şunlardır: Genel ahlak, kamu düzeni, ulusal güvenlik, küçüklerin çıkarları ya da tarafların özel yaşamlarının gizliliği gerektirmesi, mahkemenin görüşüne göre aleniyetin adaletin gerçekleşmesini olumsuz etkileyeceği özel durumların kesinlikle gerektirmesidir.
Türk hukukunda da Anayasa’nın 141. maddesinde “Mahkemelerde duruşmalar herkese açıktır. Duruşmaların bir kısmının veya tamamının kapalı yapılmasına ancak genel ahlakın veya kamu güvenliğinin kesin olarak gerekli kıldığı hallerde karar verilebilir. Küçüklerin yargılanması hakkında kanunla özel hükümler konulur.” şeklinde düzenleme yapılmıştır. Yine CMK’nın “Duruşmanın Açıklığı” başlıklı 182. maddesi uyarınca “Duruşma herkese açıktır. Genel ahlakın veya kamu güvenliğinin kesin olarak gerekli kıldığı hallerde duruşmanın bir kısmının veya tamamının gizli yapılmasına mahkeme karar verilebilir. Duruşmanın kapalı yapılması konusundaki gerekçeli karar ile hüküm açık duruşmada açıklanır.” Türk hukukunda duruşmaların aleni olmasına ilişkin benzer hükümler HMK’nın 28. ve İYUK’un 18. maddelerinde de mevcuttur. AİHM’e göre idarî organın da bir yargılama faaliyetinde bulunduğu durumlarda bu ilkeye uyulması gerekmektedir.