Altı Gün Savaşı

İkra Cemre Ülker (Polis Akademisi)


Altı Gün Savaşı Ortadoğu’da önemli değişikliklere yer açan üçüncü Arap – İsrail savaşıdır. 5-11 Haziran 1967 tarihleri arasında süren, sadece altı günlük bir savaştır. İsrail karşısındaki Arap koalisyonu, Mısır, Suriye, Ürdün ve Irak’tan oluşmaktadır. Buna ek olarak, Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ), Lübnan ve Suudi Arabistan da savaşın destekçileri arasında bulunmaktadır. Hem içerik hem de sonuçları açısından bu savaş, Ortadoğu tarihindeki en önemli dönüm noktalarından biridir. Savaş altı gün gibi kısa bir süre içerisinde fiilen sonuçlanmış olsa bile, savaşın yankıları yıllarca sürmüştür. Altı Gün Savaşı, bölgede yaşanan sonraki çatışmaların da nedeni olmuştur. Ayrıca savaş, her iki taraf için de ulusal ve uluslararası düzeyde etkilere sebep olmuştur.

Arap ülkeleri 1948 ve 1956 savaşlarındaki yenilgileri unutmamışlardı. Bu savaşların intikamının alınması gerektiğini düşünmüşlerdi. İsrail, Arap dünyasında sömürgeci isteklere sahip bir Batı ülkesi olarak görülmüştür. Yukarıda da belirtilen savaşların da nedenlerinden biri olan bu durum, Altı Gün Savaşı sırasında da önemini korumuştur. Arap milliyetçiliğinin (pan-Arabizm) 1960’lı yıllarda zirvede olması savaşı tetikleyen bir başka neden olmuştur. Cemal Abdülnasır, pan-Arabizm akımının öncü lideri ve aynı zamanda Birleşik Arap Cumhuriyet’inin (günümüzde Mısır) cumhurbaşkanıdır. Abdülnasır’ın Arap milliyetçiliğini teşvik etmesi, Arap uluslarının uluslararası arenadaki profilini artırmıştır. Pan-Arabizmin verdiği “Arap halkının” İsrail halkından üstün olduğuna dair bu güçlü duygu, Arap ülkelerinin kendilerine olan inançlarını artırmış ve İsrail’e karşı savaşmak için başka bir neden oluşturmuştur. Ayrıca, Arap milliyetçiliği Filistin dışındaki Arap halklarında ‘Filistinli Arapların haklarını’ savunma isteğini de oluşturmuştur.

Savaşın nedenleri İsrail perspektifinden değerlendirilirse, İsrail hükümetinin güvensizlikleri onları bıçak sırtında tutmuştu. Ayrıca, İsrail için en acil neden, 1963’te Suriye ile yaşanan Ürdün Nehri ile ilgili su sorunu olmuştur. Bu süreçte yaşanan gerginlik, Suriye hükümetini Mısır, Ürdün ve sonradan Irak’ın da dâhil olduğu bir karşılıklı savunma anlaşmasının imzalanmasına yol açmıştır. İsrail için casus belli yani savaş nedeni, savaştan 20 gün önce Mısır hükümetinin Birleşmiş Milletler Barış Gücü’nden (UNEF) Gazze Şeridi’ni terk etmesini talep etmesi ve sonrasında yine Mısır hükümetinin Tiran Boğazı’nı İsrail gemilerine kapatması olmuştur.

İsrail ordusu, Arap koalisyonuna karşı taktiksel bir avantaja sahip olduklarını biliyordu. Yine de İsrail ordusu yaşanabilecek en kötü durumlara da hazırlanmıştı. Olası bir çatışmayı önlemek için, İsrail Başbakanı Levi Eshkol, soruna diplomatik bir çözüm getirilmesinden yanaydı. Savaşa olan isteksizliği nedeniyle, İsrailli generaller ve kamuoyu, 1956’daki savaşın kahramanı ve Savunma Bakanı Moşe Dayan’ın ordudan sorumlu olmasını istediler.

Altı Gün Savaşı, 5 Haziran 1967’de İsrail’in saldırısıyla başlamıştır. Savaşı İsrail’in başlatıp saldıran duruma gelmesi, saldırgan taraf olarak gözükmekten kaçınan Mısır ordusunu tatmin eden bir olay olmuştur.  Ne yazık ki savaş başladıktan sonra, Mısır hava kuvvetleri İsrail ordusu tarafından üç saat içinde imha edilmiştir. Saldırılar sadece hava saldırısıyla kalmayıp mümkün olan her cepheden aynı anda sürdürülmüştür. Bu durum Arap askerlerinin düzensiz bir şekilde geri çekilmesine ve kargaşaya sebep olmuştur. Cephedeki ağır darbelerin halk tarafından öğrenilmemesi ve moral bozukluğuna sebep olmaması için, iletişim araçlarından İsrail ordusunun bozguna uğratılmaya başlandığına dair yalan haberler yapılmıştır. Özellikle Mısır hükümeti, savaş boyunca propaganda araçlarını mümkün olduğunda kullanmıştır. İsrail halkına korku ve endişe vermesi amacıyla radyo kanallarından İbranice propagandalar yapılmıştır. Arap kanallardan gelen bu propaganda yayınlarına rağmen, İsrail medyası savaş boyunca tam bir sessizlik içinde kalmış ve bu sessizlikle uluslararası toplumun İsrail hükümetini ateşkes yapmaya zorlamasını engellemeyi hedeflemişlerdir.

Savaş sırasında Arap koalisyonu güçleri birbirlerinden habersiz kalmışlardı. Ürdün cephesi de bu koordinasyon ve iletişim eksikliği yüzünden tam bir hayal kırıklığına dönüşmüş ve savaş Kudüs’e kadar genişlemiştir. Yahudilerin kendilerini ‘Altın Kudüs’ ile özdeşleştirmiş olmaları,  Kudüs Savaşı’nın savaşın genel karakterini değiştirmiştir. Çok geçmeden, İsrail ordusu Sina Yarımadası, Gazze Şeridi, Batı Şeria ve Golan Tepelerini işgal etmiştir. [2]

Birleşmiş Milletler, önce Ürdün ve ertesi gün de Mısır tarafından kabul edilen bir ateşkes önermiştir. Suriye ise İsrail ordusu 10 Temmuz’da Golan Tepeleri’ni işgal ettiği zaman ateşkesi kabul etmiştir. Bu zaferle birlikte, İsrail sahip olduğu gücü tekrar sergilemiş ve bölgesel bir güç haline gelmiştir. Mısır’ın siyasi statüsü beş gün içinde muazzam bir şekilde azalmıştır. Pan-Arabizm bir anda hiçliğe mahkûm olmuştur. Altı Gün Savaşı sonrası İsrail’in varlığına yönelik tek tehdit Suriye olmuştur. Amerika Birleşik Devletleri ve Sovyetler Birliği bu çatışmanın dışında kalmış ve eğer onlardan biri savaşa dâhil olmuş olsaydı, felaketin kaçınılmaz olacağı tahmin edilmiştir. Savaşın sonunda ulusal sınırlar yeniden çizilmiştir. Filistin halkı, kendilerine kendilerinden başka hiç kimsenin faydası olmayacağını ve bölgedeki başka herhangi bir güçten yardım alamayacaklarını bu savaşla birlikte kabul etmişlerdir. Altı Gün Savaşı, Filistin direnişinin başlangıcı olarak işaretlenmiştir. Filistin’deki Yahudi işgali nedeniyle Filistin topraklarından çıkarılan insanların sayısı mültecilerin sayısını artırmıştır. Araplar savaştan büyük bir aşağılanma duygusuyla ayrılmıştır.


[1]DW Documentary The Arab and Israel conflict Six Day War Part 1. (2017, September 29). [Video]. YouTube. https://www.youtube.com/watch?v=rIx0UXfu68s

[2] Hinchcliffe, P., & Milton-Edwards, B. (2007). Conflicts in the Middle East since 1945 (The Making of the Contemporary World) (3rd ed.). Routledge.

DİĞER İÇERİKLER