Dr. Oğuzhan YANARIŞIK (Polis Akademisi, Güvenlik Bilimleri Enstitüsü)
Bu makale, Jandarma ve Sahil Güvenlik Akademisi tarafından düzenlenen Uluslararası Güvenlik Kongresi’nde sunulan sözlü bildiriden istifade edilerek hazırlanmıştır.
Suriye’deki kanlı iç savaş, pek çok bölgesel ve küresel gücün farklı düzeylerdeki müdahaleleriyle birlikte 2011 senesinden beri devam etmektedir. Bu süreçte, birçok terör örgütünün Suriye’deki otorite boşluğundan ve kaostan istifade ederek güçlendiği görülmektedir. Bunların başında da YPG/PKK ve DEAŞ gelmektedir. Her iki terör örgütünün de doğrudan hedef aldığı Türkiye, bu örgütlerle etkin bir şekilde mücadele etmektedir. Fakat Türkiye’nin müttefiki olma iddiasındaki bazı aktörler, bu örgütlerle gizli/açık işbirliğine gidebilmektedir.
DEAŞ tehdidi söz konusu olduğunda, hiç kimse onun bir terör örgütü olduğundan şüphe duymamaktadır. Fakat, YPG/PKK söz konusu olunca bu konuda fikir birliği bulunmamaktadır. Bunun nedeni aslında oldukça ürperticidir: YPG/PKK teröristlerinin militan devşiricileri, nefret söylemcileri ve ana destekçileri Avrupalı ve Amerikan kuruluşların tam da kalbinde yer almaktadır. Bu kişiler, batılı siyaset ve medya seçkinlerinin bizzat kendileridir.
Bu iki terör örgütünün ana akım Batı medyasındaki haber yapılma ve tasvir edilme şekillerine bakıldığında, çok büyük farklılıklar göze çarpmaktadır. Bu farklı medya söylemleri, bölgesel ve küresel aktörlerin bu örgütlere yönelik politikalarındaki farklılıklara da zemin oluşturmaktadır.
Ana akım medyaya hakim olan söylem, politika yapıcıların seçeneklerini sınırlamada önemli bir etkiye sahiptir. Diğer bir ifadeyle, aslında hakim medya söylemi ile aktörlerin politikaları arasında ciddi paralellikler görülmektedir. Negatif ve şeytanlaştırıcı söylem aktörlerin terörle mücadele iddiası arkasına saklanarak, gerçek niyet ve politikalarını gizlemeleri için araçsallaştırılmaktadır. Örneğin, sivil yerleşim yerlerini bombalayan Rusya da; bir terör örgütünü silahlandıran ABD de bu gayrimeşru eylemleri için ‘DEAŞ’la mücadele’ kılıfını kullanmaktadır.
ABD-YPG/PKK dayanışmasında görüldüğü üzere, pozitif ve yüceltici söylem ise terör örgütleriyle işbirliği yapmayı bile meşrulaştırmak için kullanılmaktadır. Türkiye’nin haklı insani ve güvenlik sebepleriyle gerçekleştirdiği Barış Pınarı Harekatı’na batı toplumlarından yükselen karşıtlığın altında YPG/PKK için uzun süredir işlenen olumlu medya söyleminin etkisi büyüktür.
Oysaki bilindiği üzere YPG/PKK bir terör örgütü olmasının yanı sıra, birçok savaş suçuna imza atmış olan bir gruptur. Bu durum Birleşmiş Milletler gibi resmi kuruluşların ve İnsan Hakları İzleme Örgütü ile Uluslararası Af Örgütü gibi sivil toplum örgütlerinin raporlarında da açıkça ifade edilmektedir. Sistematik bir şekilde çocukları istismar ettikleri ve silah altına alıp çatışmaya sürüklediklerini artık herkes bilmektedir. Bununla birlikte, sivillerin evlerinin kasten yıkılması, bazı durumlarda köylerin bütünüyle yağmalanması ve yakılması, sivillerin yerlerinden sürülerek etnik temizlik yapılması, muhaliflerin kaçırılması ve öldürülmesi, işledikleri suçlardan sadece birkaçıdır.
Peki, böylesine vahşi bir terör örgütü, ana akım batı medya söyleminde nasıl ‘kahraman’ olabilmiştir? Her şeyden önce, işlediği suçlar göz ardı edilerek ve PKK ile olan bağlantıları inkar edilerek. Bunun üzerine bir de YPG/PKK’yı DEAŞ karşıtlığı üzerinden yüceltmeye çalışarak.
Kötü Terörist / İyi Terörist
DEAŞ ile YPG/PKK’nın ana akım batı medyasındaki tasvirleri arasında çok ciddi farklılıklar bulunmaktadır. Bu iki terör örgütü arasında karşıtlık tesis ederek, biri için olumsuz diğeri için olumlu kimlik inşaa edilmeye çalışıldığı açıkça görülmektedir. DEAŞ akla gelebilecek her tür kötülüğün kaynağı ve temsilcisi olarak sunulurken; YPG/PKK’nın onun anti-tezi olduğu söylemi yürütülmektedir. DEAŞ’a karşı mücadele eden en başarılı aktör olarak sunulmaktadır.
Her ne kadar istisnaları olsa da, DEAŞ genelde IŞİD ve özellikle İslam Devleti olarak isimlendirilmektedir. Böylelikle, aslında DEAŞ’ın halifelik iddiasına ve Müslümanları temsil ediyormuş gibi görünme çabasına hizmet edilmektedir. Sadece ismiyle değil, bütün yönleriyle DEAŞ eylemleri ve militanlarıyla İslamiyet arasında ilişki kurulmaktadır. Gerçekten de günümüzde birçok batılının gözünde İslamiyet’e dair pek çok kavramın DEAŞ tarafından temsil edildiği gibi bir yanlış algı bulunmaktadır. Özellikle güçlü olduğu dönemde, Suriye ve Irak gibi coğrafi bölge isimleri sıkça zikredilerek, DEAŞ’ın kontrol alanının genişliği ve dolayısıyla tehlikesinin büyüklüğü, devlet kurma iddiasının ciddiyeti üzerine atıf yapılmıştır.
YPG/PKK’ya dair öne çıkan anahtar kelimeler ve temalara baktığımızda ise bambaşka bir tabloyla karşılaşmaktayız. Listeden de görüleceği gibi, YPG/PKK’nın oldukça pozitif bir çerçevede haberlere konu edildiğini görülmektedir. YPG/PKK’lılar genelde terörist veya militan yerine savaşçı kavramıyla tarif edilerek yüceltilmektedir. En önemli noktalardan birisi ise neredeyse bütün haberlerde DEAŞ’a (IŞİD’e) dair bir şeyler yazılmasıdır. Böylelikle DEAŞ’ın inanılmaz derecede olumsuz kimliğinin karşıtlığı üzerinden, olumlu bir YPG/PKK kimliği inşa çabası görülmektedir. Bir diğer önemli nokta, YPG/PKK’nın özellikle kadın militanlarının kahramanlaştırılmasıdır. İnsanlık düşmanı, vahşi, gayri-medeni, soykırımcı kötü DEAŞ’lı maskülenliği karşısına; cesur, güzel, medeni, özgürleştirici, kahraman YPJ’li feminenliği söylemi görülmektedir. YPG’den sadece Suriye özelinde bahsedilerek, Türkiye, İran ve Irak gibi ülkelerde faaliyet gösteren uzantılarıyla bağlantısı yokmuş gibi sunulmaktadır.
DEAŞ’ın Batı Medyasındaki İşlenişi
DEAŞ’ın kendi yayınları anında ana akım batı medyasında detaylarıyla yer almaktadır. DEAŞ kime hangi mesajı vermek isterse, bunu Batı medyası aracılığıyla rahatça yapabilmektedir. Ayrıca, DEAŞ’ın düzenlediği eylemlerin bütün ayrıntılarıyla Batı medyasında işlendiği görülmektedir. Hatta örgütün hazırladığı vahşi propaganda materyallerine de yer verilmektedir. Böylelikle neredeyse DEAŞ’ın basın bürosu gibi hareket etmekten çekinmeyen bu yayın organları, DEAŞ’ın yaymaya çalıştığı korku ortamına hizmet etmektedir.
Haber metinleri içerisinde İslam dinine referansların verilmesine özellikle dikkat edilmektedir. DEAŞ’a özellikle İslam Devleti denilmektedir. Hatta The Sun örneğinde görüldüğü gibi “İSLAMIN ÖNCÜLERİ” gibi garip ifadelerle, DEAŞ’ın Müslümanları temsil ettiği imajı oluşturulmaya çalışılmaktadır.
Şu vurgulanmalıdır ki Suriye İç Savaşına müdahil olan pek çok aktör, DEAŞ’la mücadeleyi temel gerekçelerden biri olarak sunmaktadır. Eğer DEAŞ tehlikesi oldukça azalır ve hatta ortadan kalkarsa, DEAŞ’la mücadele paravanının arkasına saklanan pek çok gayrimeşru eylem ortada kalacaktır. Örneğin, ABD’nin sürekli öne sürdüğü “YPG/PKK’yı DEAŞ’la mücadele etsin diye silahlandırıyoruz” argümanı boşa düşecektir. Dolayısıyla, özellikle YPG/PKK ve destekçileri tarafından DEAŞ tehdit ve korkusunun diri tutulma çabası göze çarpmaktadır. Çünkü aslında DEAŞ’ın varlığı YPG/PKK terör örgütü için vazgeçilemez bir hayat kaynağıdır.
YPG/PKK’nın Batı Medyasındaki İşlenişi
Öncelikle bu örgütün AB ve ABD gibi aktörlerce terör örgütü kabul edilen PKK ile organik bağının olmadığı iddiası işlenmektedir. Tam tersine, DEAŞ’a karşı savaşan bir örgüt tasviri üzerinden, YPG/PKK’nın ne kadar iyi bir aktör olduğu hikayesi dillendirilmektedir. Bu söylemin devamı olarak, bu örgütün istismar ettiği çocuk üyeler veya Suriye’nin kuzeyinde gerçekleştirdiği etnik temizlik gibi Batılı kitlelerin algılarını olumsuz etkileyebilecek faktörler, ısrarlı bir şekilde Batı medyası tarafından görmezden gelinmektedir. Nitekim, Türkiye’deki etnik olarak Kürt kökenli vatandaşların sorunlarıyla çok ilgiliymiş gibi görünen, Türkiye Cumhuriyeti’ni eleştirmek için her fırsatı değerlendiren Batı medyası Diyarbakır’daki HDP binası önünde PKK’nın kaçırdığı çocuklarını geri isteyen ailelerin eylemini ısrarla görmezden gelmektedir.
YPG/PKK terör örgütü ana akım Batı medyasında gayet olumlu bir şekilde işlenmektedir. Özellikle YPG’nin kadın kolu olarak tanımlanan YPJ’ye yapılan övgüler başat rol oynamıştır. ABD Merkez Kuvvetler Komutanlığı öncülüğünde bu konuda medya faaliyetleri yürütülmüştür. Oysaki ekrandaki görüntülerden de görüldüğü üzere kahramanlar olarak sunulan kişiler çocuk yaştadır.
YPG/PKK’ya dair haberlerde seçilen görseller bile oluşturulmaya çalışılan pozitif imaja hizmet etmektedir. Saygın(!) uluslararası haber ajanslarının abonelerine geçtiği pek çok YPG/PKK fotoğrafında bir iç savaşın proxy uzantısı olan terör örgütü mensupları değil; neredeyse pikniğe gidermiş gibi şen şakrak, ön planda özellikle kadınların yer aldığı mutlu insanlar görülmektedir.
Ana akım haber medyasının yanı sıra, normalde siyasi konulara girmeyen kadın dergileri bile bu algı operasyonuna dahil olmaktadır. Marie Claire, Esquire, Cosmopolitan ve Vogue gibi dergilerde çocuk militanların resimleri de kullanılarak YPJ güzellemeleri yapılmaktadır. Hatta bununla da yetinilmeyip, ödüllü yönetmenler tarafından YPJ’ye katılan Batılı kadınların ‘kahramanlık’ hikayelerine dair belgesel ve filmler çekilmektedir. Daha da ileri gidilip, H&M gibi meşhur markalar tarafından YPJ militanlarının kıyafetlerinden esinlenen koleksiyonlar satışa sunulabilmiştir. Ama çocuk istismarı gibi konularda hassas olması beklenen bu mecralarda bile YPG/PKK güzellemesi yapayım derken böylesi pervasızlık sergilenmesi işin ne kadar kötüye gittiğini göstermektedir.
Sonuç
Sonuç olarak şu söylenebilir ki terör örgütlerinin ana akım medyadaki tasvirlerinin ülkelerin bu örgütlerle ilişkilerinin yapısını şekillendirmede önemli bir etkisi bulunmaktadır. Hakim medya söylemi bazı politikaları savunmayı imkansız hale getirirken, bazı gayrimeşru yöntemleri meşruiyet dairesine sokmakta kullanılmaktadır. Bu çerçevede, anılan dönemde DEAŞ terör örgütü nerdeyse bütün ana akım medya organları tarafından kanlı yüzüyle öne çıkarılıp haklı olarak eleştirilirken, YPG/PKK terör örgütü aklanmaya çalışılmaktadır. YPG/PKK ana akım Batı medyasında Kürt etnik kökene sahip herkesle özdeşleştirilip, DEAŞ ile mücadele eden kahramanlar olarak yüceltilmektedir. DEAŞ ise her ne pahasına olursa olsun yok edilmesi gereken bir aktör olarak tasvir edilip, küresel ve bölgesel güçlerin Suriye’de izledikleri çeşitli politikaları meşrulaştırma aracı olarak kullanılmaktadır.
YPG hakkındaki olumlu medya temsili, öncelikle bu örgütün propagandasının Batı toplumlarına kolayca ulaşmasını ve büyük oranda sempati duyulmasını sağlamıştır. YPG’ye katılımların önünü açmıştır. YPG/PKK’nın batılı ülkelerde çok daha rahat hareket etmesine, bağış toplamasına, militan devşirmesine imkan sağlamıştır. Dahası, böylesi bir terör örgütünü silahlandırmak gibi yasadışı eylemleri bile batı halklarının gözünde meşru hale getirmiştir. Türkiye’nin güvenlik ve insani gerekçelerle gerçekleştirdiği haklı askeri operasyonuna, Batılı toplumların neredeyse tek sesli bir şekilde karşı çıkmasına neden olmuştur. Kısacası, ana akım medyanın YPG terör örgütü hakkındaki yayınları, batı toplumlarının farklı kesimlerini değişik derecelerde radikalleştirmiştir. Bazıları sempatizan olmuş, bazıları politik ve hatta maddi olarak desteklemeye başlamış, bazıları ise YPG için gönüllü olarak doğrudan saflarına katılmıştır.
Bu durum maalesef halen devam etmektedir. Bu yayınlar sayesinde İNTERPOL tarafından kırmızı bültenle aranan Mazlum Kobani kod adlı PYD yöneticisi terörist Ferhat Abdi, ABD resmi makamlarınca general olarak isimlendirilerek misafir edilmeye çalışılmakta; Twitter hesabı açıp ertesi gün onaylı hesap olduğunu gösteren mavi etiket alabilmektedir. Terör örgütlerinden kahraman üretme ve onlarla birlikte iş tutma çabası, önümüzdeki süreçte sadece bölge ülkeleri için değil; batı toplumları için ve küresel anlamda da çok tehlikeli sonuçlar doğurmaya gebe görünmektedir.