21 Ocak 1959 yılında kurulan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Fransa’nın Strazburg kentinde bulunan bağımsız ve 1998’den beri daimi olarak görev yapan uluslararası bir yargı merciidir.
Mahkeme, bireyler ya da devletler tarafından yapılan başvurular yoluyla, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nde düzenlenen medeni ve siyasi hakların ihlal edildiğine dair iddiaları incelemeye yetkilidir. Bu nedenle mahkeme re’sen hareket edemez. Bahse konu bireysel başvurular, haklarının ihlal edildiğini öne süren, gerçek ve tüzel kişiler, kişi grupları ya da hükümet dışı örgütler tarafından yapılabilmektedir. Devlet başvuruları ise bir devletin başka bir devlete karşı yaptığı başvurulardır. Başvurular, Sözleşmeyi onaylamış olan bir ya da birden çok devletin aleyhine yapılabilir. Sözleşmeyi onaylamamış bir devlete ya da bir bireye karşı yapılan başvurular ise Mahkemece kabul edilemez bulunur. Türkiye 18 Mayıs 1954’te Sözleşmeyi onaylamış, 28 Ocak 1987’de de bireysel başvuru hakkını tanımıştır. Mahkemenin zorunlu yargı yetkisini ise 28 Ocak 1990’da kabul etmiştir.
AİHM, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ni onaylamış olan devlet sayısına eşit sayıda -hâlihazırda 47- hakimden oluşmaktadır. Hakimler, hiçbir devleti temsil etmeyip, Mahkemede kendi adlarına görev yaparlar. Hakimler, taraf devletler tarafından sunulan üç kişilik liste üzerinden Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi tarafından seçilir. 9 yıllık bir süre için seçilen hakimler yalnızca bir dönem görev yapabilirler. Mahkemenin çalışmasında bir aksaklık olmaması amacıyla her hakimin yenisi gelene kadar görev yapması esası benimsenmiştir.
Mahkeme’nin resmî dilleri Fransızca ve İngilizcedir. Bununla birlikte başvuruların taraf devletlerin dillerinden birinde de yapılabilmesi mümkündür.
Mahkeme önündeki yargılama usulü yazılıdır ancak bazı davalar hakkında, Mahkeme duruşma yapmaya karar verebilir. Mahkeme önüne getirilen davaların değerlendirilmesinde iki ana aşama bulunmaktadır. Bunlar, kabul edilebilirlik ve şikayetlerin incelenmesi aşamalarıdır. Kabul edilemezlik kararları tek yargıç düzeni ile verilir ve bu kararlara itiraz edilemez.
Başvuruların, kabul edilebilir olmaları için bazı şartları taşıması gereklidir, aksi takdirde Mahkeme, şikayetleri incelemeden bu başvuruları kabul edilemez bulmaktadır. Öncelikle Mahkemeye, tüm iç hukuk yollarının tüketilmesinden sonra başvurulabilir. İç hukuk yollarının tüketilmesi, aleyhine başvuru yapılan devletin iç hukukunun öngördüğü bütün yollara başvurulmuş ve olumlu bir sonuç alınamamış olmasını ifade etmektedir. AİHM’nin içtihatlarına göre, tüketilmesi gereken iç hukuk yollarının elverişli, etkili ve yeterli olması gerekmektedir. Elverişli olma, başvurucunun iç hukuk yolunu doğrudan, yani hiçbir kamu otoritesinin izni olmaksızın kullanabilmesini, etkili ve yeterli olması ise, ihlali ortadan kaldırabilecek nitelikte olmasını ifade etmektedir.
Ülkemiz açısından Anayasada belirtilen temel hak ve özgürlükleri ihlâl edilen bireylerin gidebilecekleri ikincil derecede bir yargı yolunu ifade eden Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru, AİHM’ye başvuru yapmak için tüketilmesi gereken iç hukuk yollarından biridir. Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru hakkı 5982 sayılı “Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun” ile hayata geçmiştir. Bireysel başvurunun uygulamaya geçtiği 23 Eylül 2012 tarihinden sonra kesinleşen idarî ya da hukukî işlem ya da kararlardan ötürü Anayasa Mahkemesi’ne yapılacak başvurudan olumlu sonuç alınamaması hâlinde, başvuru şartlarını taşıması koşulu ile AİHM’ye başvuru yapılabilmektedir. Bireysel başvuru, Anayasa tarafından teminat altına alınmış olan temel hak ve özgürlüklerin yanı sıra, AİHS kapsamında yer alan insan haklarının gözetilmesini de kapsamaktadır. Bu bağlamda Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru, bir yönüyle AİHM nezdinde yapılan başvurulara benzerlik göstermektedir.
Ayrıca, AİHM’ye yapılan başvurularda, iç hukuk yollarını tüketen son kararın alındığı tarihten itibaren altı aylık süre içinde başvurulması koşulu aranmaktadır. Aynı zamanda Sözleşmede güvence altına alınan bir ya da birden çok hakkın ihlal edildiği ileri sürülmelidir. Zira Mahkeme, Sözleşmede düzenlenmemiş olan hakların ihlali iddiasını inceleyemez. Bunun yanı sıra başvurucunun, Sözleşme’nin ihlalinden şahsen ve doğrudan mağdur olması ve önemli bir zarara uğramış bulunması gerekmektedir.
AİHM, yargılamanın her aşamasında, taraflara ‘dostane çözüm’ önerisinde bulunabilir. Dostane çözümün Mahkeme tarafından kabul edilebilmesi için ilgili hükümetin bir şekilde başvurucunun iddialarının doğruluğunu kabul etmesi, başvurucunun zararını karşılama ve lehine bazı tedbirleri alma yükümlüğü altına girmesi gerekir. Şayet taraflar bir uzlaşmaya varır ve bu yeterli görülürse Mahkeme başvuruyu gündemden düşürerek dostane çözümden gerekli sonuçları çıkarır. Eğer bir uzlaşma bulunamazsa, Mahkeme davayı esastan incelemeye başlar.
Mahkemenin kesin nitelikteki bütün kararları ilgili olduğu devlet açısından bağlayıcıdır. Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, kararların uygulanması ve özellikle başvuruculara uğradıkları zararlara karşılık öngörülen tazminatların ödenmesi sürecini izler. Dostane çözüm kararlarının infazı da bu kapsamdadır.