Birleşmiş Milletlerin verdiği görevle Kızılhaç tarafından hazırlanan, savaş sırasında, savaş felaketlerine herhangi bir şekilde maruz kalan insanların haklarının, şeref ve haysiyetlerinin korunmasını sağlamak üzere savaşta tarafların uyması gereken kuralları belirleyen ve 12 Nisan-12 Ağustos 1949 tarihleri arasında Cenevre’de toplanan uluslararası konferansta kabul edilen sözleşmelerdir.
Uluslararası insancıl hukukun temelini oluşturduğu değerlendirilen bu sözleşmeler “Harp Halindeki Silahlı Kuvvetlerin Hasta ve Yararlılarının Vaziyetlerinin Islahı Hakkında Cenevre Sözleşmesi”, “Silahlı Kuvvetlerin Denizdeki Hasta, Yaralı ve Kazazedelerinin Vaziyetlerinin Islahı Hakkında Cenevre Sözleşmesi”, “Harp Esirlerine Yapılacak Muamele ile ilgili Cenevre Sözleşmesi” ve “Harp Zamanında Sivillerin Korunmasına ilişkin Cenevre Sözleşmesi” başlıklarını taşımaktadır.
Cenevre Savaş Hukuku Sözleşmesi, İsviçre Hükümeti’nin daveti ile toplanan 63 devletin temsil edildiği Cenevre diplomatik konferansında o zamana kadar olgunlaşmamış, dağınık halde ve genel mahiyette olan hükümler bir araya getirilerek geliştirilmiştir. Bu hükümler dört sözleşmenin hepsinde nerdeyse aynı olup umumi hükümler, suçların cezalandırılması ve nihai hükümler olmak üzere üç kısma ayrılır. Genel hükümler, sözleşmelerin uygulama koşullarını belirlediklerinden önemli olan ve her sözleşmenin başında bulunan aynı anlamdaki maddeleri içeren esaslardır. Bu maddeler sözleşmelere riayet edilmesine, milletlerarası bir savaş ve işgal durumunda ve iç savaş sırasında nasıl uygulanacaklarına ilişkindir. Sonrasında ise uygulama süresine, sözleşmeye taraf olanların yapacakları anlaşmalara, korunan şahsın haklarının kesin içeriğine, koruma rolünü üstlenen devletlerin rolüne, Milletlerarası Kızılhaç Komitesi’nin faaliyetlerine, sözleşmeler arasında çıkacak anlaşmazlıklara çözüm yolu bulunmasına dair hükümler gelmektedir.
67 maddeden oluşan ve çeşitli fasıllara ayrılan kara ordularına mensup yaralı ve hastaların durumlarının iyileştirilmesi hakkındaki Cenevre Sözleşmesi, savunmadan mahrum kalan yaralı ve hasta askerlerin saygı görmesine ve uyruk farkı gözetmeksizin tedavi edileceklerine hükmeder. Ayrıca bu kişilere yardım eden personelin, onları barındıran binaların ve onlara ayrılan malzemenin de koruncağını hüküm altına alır.
Deniz kuvvetlerine mensup hasta, yaralı ve kazazedelerin durumunun iyileştirilmesine yönelik sözleşme kara silahlı kuvvetlerine mensup olanlara ilişkin sözleşmenin bir devamı niteliğinde olup hükümlerini deniz savaşına göre kapsamakta ve uygulamaktadır.
Savaş esirlerine yapılacak muameleye ilişkin üçüncü sözleşme 1949 tarihli Cenevre Sözleşmesi’nin ekleri haricinde 143 maddeyi içermektedir. Sözleşme savaş esirlerinin yakalandıktan sonra sorguya çekilmesi, kamplardaki hayat şartları, iaşeleri, barındırılmaları, emniyet altına alınmaları, giydirilmeleri, sağlıklarının korunması, tedavi edilmeleri, dini ritüellerini uygulamaları, çalıştırılmaları, ücretleri, haberleşmeleri, esir bulundukları ülke otoriteleri ile ilişkileri, şikayetleri, temsilcileri, cezalandırılmaları, esaretin sona erdirilmesi konularında açık ve insani hükümler içermektedir.
Savaş sırasında sivil şahısların korunmasına ilişkin sözleşme ile insan haysiyet ve şerefi, insan haklarının korunmasına ilişkin insani düşünceler ilk defa bu belge ile yazılı ve müspet devletler hukuku alanına dahil olmuştur. 159 madde ve 3 ekten oluşan bu Sözleşme, 1907 tarihli Lahey Sözleşmesi’nin sivil halka ilişkin hükümlerini genişletmekte ve tamamlamaktadır. Buna göre insan hayatına ve beden bütünlüğüne tecavüz edilmesi, işkenceler, ezalar, vahşice muameleler, rehin alınması, sürmeler, kişilerin haysiyetlerine yönelik tecavüzler, utandırıcı ve küçük düşürücü muameleler, ırk, renk, milliyet, din veya inanç, cins, doğuş veya zenginlik farklarına dayanan ayrımcı muameleler, medeni milletlerce vazgeçilmez kabul edilen adli garantileri taşıyan, kuralına uygun kurulmuş bir mahkeme tarafından önceden yargılamadan hükmedilen cezalar ve uygulanan kararlar yasaklanmıştır.
Bu sözleşmelere ek olarak kabul edilen 1977 tarihli iki protokolden ilki “Uluslararası Silahlı Çatışmaların Mağdurlarının Korunması”; ikincisi ise “Uluslararası Nitelik Taşımayan Çatışmaların Mağdurlarının Korunması”na ilişkindir. Türkiye, 12 Ağustos 1949 tarihli dört sözleşmeyi imzalamış ve onaylamış olmakla birlikte; 1977 tarihli her iki protokolü imzalamamıştır. İmzalanan ve onaylanan dört sözleşme, Resmi Gazete’nin 30 Ocak 1953 tarihli sayılarında yayımlanmıştır.