Dünyanın en büyük iki ekonomisi arasında artan jeo-stratejik rekabet, küresel enerji kaynaklarının büyük bölümünü barındıran Orta Doğu bölgesini yeni bir etki mücadelesinin sahnesi haline getiriyor.
Washington’ın Çin’i “uzun vadeli en önemli tehdit” olarak nitelediği ve küresel stratejisinde ağırlığını Asya-Pasifik bölgesine kaydırdığı bir dönemde, Pekin yönetimi de ABD’nin uzun yıllar bölgesel gelişmeleri biçimlendiren aktör olduğu Orta Doğu coğrafyasında etkisini artırma arayışında.
Çin Devlet Başkanı Şi Cinping’in dün başlayan Suudi Arabistan ziyareti, yeni dönemin işaretlerini verebilecek kritik bir diplomatik temas olarak görülüyor.
Şi, Riyad ziyaretinde Suudi Arabistan ile gelişen siyasi ve ekonomik ilişkileri teyit etmenin yanı sıra ilk kez düzenlenecek Çin-Arap Ülkeleri Zirvesi ve Çin-Körfez İşbirliği Örgütü Zirvesi’ne katılarak Çin’in bölgeyle bağlarını güçlendirme fırsatı bulacak.
Çin Devlet Başkanı, Riyad’a varışında yaptığı açıklamada, Suudi Arabistan ile Çin arasında 32 yıl önce diplomatik ilişkilerin kurulmasından bu yana iki ülkenin “karşılıklı stratejik güveni pekiştirdiği ve çok sayıda alanda verimli pratik işbirliği yürüttüğünü” belirtti.
Çin ile Suudi Arabistan’ın 2016’da “kapsamlı stratejik işbirliği” başlattığını anımsatan Şi, o zamandan bu yana ikili ilişkilerde kaydedilen ilerlemenin “hem iki ülke halklarına fayda sağladığını hem de bölgesel barışa, istikrara, refaha ve kalkınmaya katkıda bulunduğunu” vurguladı.
Suudi Arabistan Dışişleri Bakanlığından yapılan açıklamada da Şi’nin, Kral Salman Bin Abdülaziz’in davetiyle ülkeye konuk olduğu, resmi ziyaretin ve zirve toplantılarının, “tüm alanlarda ortak ilişkileri geliştirmeyi, kalkınma ve işbirliği olanaklarını geliştirmenin yollarını ele almayı amaçladığı” kaydedildi.
2004’te Çin-Arap Ülkeleri İşbirliği Forumu ile başlayan çok taraflı diyaloğun, bu yıl ilk kez düzenlenecek iki zirve ile yeni bir boyuta taşınacağı öngörülüyor.
Çin Devlet Başkanı Şi, 2016’da Riyad’ı ziyaret etmiş, 2019’da da Veliaht Prens Muhammed Bin Salman ile Pekin’de görüşmüştü.
ABD-Suudi Arabistan arasında petrol gerilimi
Şi’nin ziyaretinin, ABD-Suudi Arabistan ilişkilerinde gerilimlerin olduğu, küresel stratejisinde ağırlığı Asya-Pasifik’e kaydıran Washington’ın odağını Orta Doğu’dan çevirdiği bir döneme denk gelmesi dikkati çekiyor.
ABD Başkanı Joe Biden’ın Afganistan’dan çekilme kararı ve “Asya pivotu” adı verilen ülkenin küresel stratejik sıklet merkezini Asya-Pasifik bölgesine kaydırma planları, ülkenin Orta Doğu’da etkisinin geleceği hakkında kuşkuları beraberinde getiriyor.
Washington ve Riyad arasındaki ilişkiler, gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın öldürülmesi ve Suudi Arabistan’ın insan hakları sicili nedeniyle halihazırda sorunlu haldeyken, Ukrayna-Rusya Savaşı’nın ardından petrol üretiminin azaltılmasına ilişkin tartışmayla yeniden gerilimli bir seyre girmiş durumda.
ABD Başkanı Biden’ın bu yılın başında Riyad’a yaptığı ziyaret, ilişkilerde beklenen olumlu havayı sağlayamazken, iki ülke, Suudi Arabistan ve Rusya öncülüğündeki “OPEC +” ülkelerinin 5 Kasım’da petrol üretimini azaltma kararı alması nedeniyle ihtilafa düşmüştü.
Ukrayna’daki savaşın petrol fiyatlarında yarattığı enflasyonist baskılar nedeniyle üretimin artırılmasını ve fiyatların düşmesini isteyen Washington’ın baskısı sonuç vermezken, Biden Moskova’ya gelir aktarımı olarak yorumladığı adım nedeniyle “ilişkileri gözden geçireceği” açıklamasını yapmıştı.
ABD Kongresi de petrol fiyatlarını yükseltmeye yönelik bu adıma karşılık Suudi Arabistan’a silah satışının bir yıllığına askıya alınması çağrısı yapmıştı.
Çin, güç boşluğunu dolduracak aktör olabilir mi?
Çin’in, ABD’nin ilgisinin Orta Doğu’dan kayması ve bölgesel aktörlerin Washington’ın politikalarına açık direnciyle ortaya çıkan ekonomik ve siyasi güç boşluğunu doldurmaya aday bir aktör olup olmadığı tartışılıyor.
Son yıllarda Kuşak ve Yol Girişi kapsamında bölgede 200’den fazla enerji ve altyapı projesi yürüten Pekin’in, bölgenin kaynaklarına ilgisi artmış durumda.
Enerji ihtiyaçlarının yüzde 70’ini ithalat yoluyla karşılayan Çin, Orta Doğu petrolünün en önemli alıcısı konumunda. Çin, geçen yıl bölgenin en büyük petrol üreticisi Suudi Arabistan’ın ihraç ettiği ham petrolün yüzde 27’sini tek başına satın aldı.
Çin ile Suudi Arabistan, petrol ticareti ödemelerinin yuan ile yapılması için görüşmeler yürütüyor. Bunun hayata geçirilmesi ABD dolarının enerji anlaşmalarında kullanılan temel para birimi rolünü sarsabilir.
Katar’dan sıvılaştırılmış doğal gaz alımı için geçen ay 60 milyar dolarlık bir anlaşma imzalayan Çin, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve diğer Körfez ülkeleriyle de enerji iş birliğini geliştiriyor.
“Orta Doğu’da bir ‘güç boşluğu’ olduğuna inanmıyoruz”
Çin Dışişleri Bakanlığının, Şi’nin Riyad ziyareti öncesinde yayımladığı “Yeni Dönemde Çin-Arap İşbirliği” başlıklı raporda, Çin’in bölgede jeopolitik çıkar arayışında olmadığının vurgulanması dikkati çekti.
Çin’in bölgeye ilişkin stratejik odağının, ticaret ve ekonomik iş birliği olduğu vurgulanan raporda, “Orta Doğu’da bir ‘güç boşluğu’ olduğuna inanmıyoruz. Orta Doğu halkları, kendi bölgesinin geleceğinin ve kaderinin efendisi olacaktır.” ifadelerine yer verildi.
Raporda, Çin’in Orta Doğu’da yapıcı rolü hedeflediği, bölge ülkelerine güvenlik sorunlarını diyalog ve istişare yoluyla çözmesine, yerel halkların kendi kalkınma doğrultularını bağımsız ve özerk şekilde çizmesine destek olacağı belirtildi.
Silah anlaşmaları
Çin’in bölgedeki siyasi sorunlara taraf olmamaya yönelik tavrına rağmen bölge ülkeleri ile savunma sanayi ve teknolojisi alanında işbirliklerini ve silah satışlarını artırma arayışında olduğu gözleniyor.
Çin medyasındaki haberlere göre, Suudi Arabistan geçen ay yapılan Cuhay Havacılık Fuarı’nda aralarında dronlar, gemi-savar füzeler ve lazerli dron-savar yer sistemlerinin olduğu 4 milyar dolar değerinde silah sistemleri satın almak üzere anlaşmaya vardı.
Ryad yönetimi, Çin’in Silahlı İnsansız Hava Aracı (SİHA) platformu “CH-4″lerden daha önce satın almış ve Yemen’deki iç savaşta Husi milislerine karşı operasyonlarda kullanmıştı.
İki ülke arasında 2017’de yapılan anlaşma ile SİHA’ların üretimi için Suudi Arabistan’da bir fabrika kurulmuş ve bu yıl başında ortak üretime başlanmıştı.
Öte yandan Riyad’ın, Çin’in YJ-21 hipersonik füzelerini satın almak için girişimde bulunduğu iddia ediliyor. Fakat Çin’in, 35 ülkenin taraf olduğu Füze Teknolojisi Kontrol Rejimi’ne tabi olduğu için menzili 300 kilometreyi aşan füzeleri ihraç etmesi mümkün değil. Bu yüzden 1000 kilometrelik menzile sahip ileri teknoloji YJ-21’lerin doğrudan satışı olanaklı görünmüyor.
Çin, Suudi Arabistan’a ilk kez 1986’da orta menzilli Donfıng-3 füzelerini satmıştı. 2007’de Donfıng-21 füzelerinin gizli satışının yapıldığı iddia edilmişti. ABD istihbarat kaynakları, geçen yıl Çin’in Suudi Arabistan’a kendi füze teknolojisini geliştirmesi için yardım ettiğini iler sürmüştü.
Çin’in yeni nesil FC-21 savaş uçakları da Suudi Arabistan’da bu yıl ilk kez düzenlenen Dünya Savunma Fuarı’nda görücüye çıkmıştı. ABD’nin F-35 savaş uçakları ile kıyaslanan 5’inci nesil savaş uçaklarının da savunma harcamaları her yıl artan Körfez ülkelerinin radarına girebileceği öngörülüyor.
Suudi Arabistan ve diğer Orta Doğu ülkeleri, büyük çaplı silah sistemlerinde hala büyük ölçüde ABD teknolojisine bağımlı olsa da Çin’in ileri teknoloji silah satışlarına giderek daha fazla ilgi gösteriyor. AA