Ana SayfaMakalelerHukukDünya Barışı İçin Güç Kullanımı: İnsani Müdahale ve Uluslararası İnsancıl Hukuk

Dünya Barışı İçin Güç Kullanımı: İnsani Müdahale ve Uluslararası İnsancıl Hukuk

Sevgi Emik (Polis Akademisi)


‘İnsani müdahale’ (humanitarian intervention) kavramı, uluslararası güvenlik ve uluslararası hukuk çalışmalarında tartışmalı bir konu olmuş ve halen de olmaya devam etmektedir. Bunun ana nedenlerinden biri, ayrımcı olmayan uygulama ve net karar almayı sağlamak için müdahalenin yasal çerçevesinin oluşturulması ihtiyacıdır. Ayrıca müdahale kavramının tüm devletler tarafından kabul edilmediği de göz önünde bulundurulduğunda, ortak kabul edilen bir tanımının olmaması tartışma konuları arasına eklenmektedir. Birleşmiş Milletler Antlaşması ile kuvvet kullanımının hukuki temelleri oluşturulmaya çalışılsa da kendi içerisinde çelişkileri barındırmaktadır. Birleşmiş Milletler (BM) Antlaşması ile kuvvet kullanımı yasaklanmış ancak uluslararası güvenliğin ve dünya barışının korunması gereğince BM’nin askeri kuvvete başvurma hakkının olması ve uluslararası hukukun belirleyici bir ayağı olan ‘egemenlik’ (sovereignty) ve ‘devletlerin iç işlerine karışmama’ (non-intervention) ilkesi arasındaki çelişki müdahale uygulamalarındaki gerilimin temellerinden biridir. İnsani müdahale uygulamalarının yarattığı tartışma sebeplerinden biri de hangi durumların dünya barışı ve uluslararası güvenliğe tehdit oluşturduğudur. Devletlerin iç meselelerinin hangi aşamada uluslararası silahlı çatışmaya dönüştüğü ve ne zaman müdahalede bulunacağı net olmamakla birlikte müdahale kararı sonrası insani müdahale uygulamalarının ne kadar ‘insani’ amaç ile yürütüldüğü sorgulanmaktadır.

Bu bağlamda, bu makale ile uluslararası insani müdahale kavramının uluslararası güvenlik ve uluslararası insancıl hukukta temel tartışma sebepleri açıklanmaya çalışılacak ve aynı zamanda geçmiş insani müdahale örnekleri üzerinden devlet egemenlikleri askıya alınarak insani müdahale gerekli midir, gerekliyse Ukrayna-Rusya Savaşı için insani müdahale mümkün müdür cevap verilmeye çalışılacaktır.

İnsani Müdahale Kavramı

İkinci Dünya Savaşı sonrası dönemde, yeni oluşan uluslararası ortam ve güvenlik tehditleri beraberinde insan haklarının kapsamının genişlemesini gerektirirken ‘müdahale etmeme’, ‘egemenlik’ ve ‘kuvvet kullanma’ normları da yeniden yorumlanmıştır. Birleşmiş Milletlerin kurulması ile geliştirilen bu uluslararası sistem, devletlerin egemenliğini politikaların merkezine koymuş, bu ilkeyi destekler amaçlı müdahale etmeme prensibini de benimsemiştir. Ancak İki Dünya Savaşının yaratmış olduğu yıkım ve insanlık suçları sonucunda, dört istisnai durum haricinde, kuvvet kullanma ve/veya kuvvet kullanma tehdidinde bulunulması yasaklanmış, insan haklarının korunması önemini artırmış ve saldırı suçlarının yargılanması için mahkemeler kurulmuştur.  Soğuk Savaş sürecinde devlet egemenliği ve halkların self-determinasyon hakkı önemli ölçüde döneme hâkim olurken dönemin son on yılında gerçekleşen uluslararası olmayan silahlı çatışmalar (non-international armed conflicts) yaşanmaya başlamıştır. Sovyetler Birliği’nin dağılması sonrası birlikten ayrılan devletlerin ulus-inşa süreçlerinde ya da sömürü altındaki yapay sınırları kaldırmaya çalışan devletlerde, etnik, dinsel veya milliyetçi sebeplerle gerçekleşen silahlı çatışmalar sonucunda insan hakları ihlalleri gerçekleşmiş ve bu olaylar doğrultusunda ‘müdahale etmeme’ ile ‘insan hakları’ ilkeleri arasında ikilemin oluşmasına neden olmuştur. Soğuk Savaş döneminde, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, Birleşmiş Milletler Antlaşması’nın 7. Bölümünde “barışın tehdidi, bozulması ve saldırı tehdidi eylemi durumunda alınacak önlemler” (BM, 1945: 22-28) başlığı altında ‘meşru müdafaa’ hakkı ve silahlı saldırı/tehdidine uğrayan devletlerin alacağı önlemler ve BM Güvenlik Konseyi’nin müdahale yetkisi düzenlenmiştir. 51. Maddede “üyelerin bu meşru savunma hakkını kullanırken aldıkları önlemler hemen Güvenlik Konseyi’ne bildirilir ve Konsey’in işbu Antlaşma gereğince uluslararası barış ve güvenliğin korunması ya da yeniden kurulması için gerekli göreceği biçimde her an hareket etme yetki ve görevini hiçbir biçimde etkilemez” (BM, 1945: 27-28) şeklinde müdahale hakkı tam bir tanım ve kapsamı yapılmadan yoruma açık bırakılmıştır.

İnsani müdahale kavramının tam bir uzlaşılmış tanımı olmamakla birlikte “insanlık temelinde müdahale teorisi (…), insanlık yasalarına aykırı olunduğu zaman, bir devletin kendi iç egemenliğine ilişkin olarak diğerinin eylemleri üzerinde uluslararası kontrol uygulama hakkını tanır” (Abiew, 1999: 31). Uluslararası insani müdahale, ağır insan hakları veya uluslararası insancıl hukuk ihlallerini önlemek veya durdurmak amacıyla devletin hükümetinin rızası olmaksızın o devlette silahlı kuvvetlerin kullanılmasına karşı başka bir devlet ya da uluslararası örgüt tarafından uygulanan zorlayıcı eylem/kuvvet kullanımı olarak açıklanabilir (BM, 1945; Ryniker, 2001). Bazı düşünürler kuvvet kullanımını sadece askeri amaçlı yorumlarken kimisi politik/ekonomik boyutunu da dâhil ederek ‘insani’ kısmını genişletmektedir. Buradaki önleyici amaca uygun müdahale edilmesi ve kuvvet kullanımının içeriği net olmamakla birlikte ‘insancıl’ ve ‘müdahale’ kavramları arasında da uluslararası insancıl hukuk açısından bir çelişki bulunmaktadır. Yine de “insani müdahale”, genellikle siyasi bir gündemle gerçekleştirilen (silahlı) müdahaleyi ifade etmektedir. Uluslararası insancıl hukuk, insanın korunması ve gereksiz acı çekmesinin önlenmesi için insani yardım sağlama hakkını tanır ve bir devletin ulusal egemenliğine müdahaleyi salt bu amaç doğrultusunda ihlal olarak kınamamaktadır. “Uluslararası Adalet Divanı, Nikaragua’daki askeri ve paramiliter faaliyetleri içeren bir davaya ilişkin 1986 tarihli kararında, ‘insani yardım’ hükmünün başka bir devletin içişlerine müdahale olarak kınanmaktan kurtulmak istiyorsa, bunun sınırlı olması gerektiğini belirtmiştir” (Ryniker, 2001: 529). “Ancak mahkeme, “[insan haklarına] bu tür bir saygıyı izlemek veya sağlamak için güç kullanımının uygun yöntem olamayacağını” da eklemiştir (Ryniker, 2001: 529).

Uluslararası insancıl hukuk bir devletin ‘savaş hakkı’ olup olmadığı sorusunu içermektedir. Peki, bir devlet veya uluslararası kuruluş ne zaman güç kullanma hakkına sahip olabilmektedir?  Uluslararası hukuk ve uluslararası insancıl hukuka göre devletler kuvvet kullanımından kaçınmalıdır ancak bunun istisnaları da mevcuttur. BM Antlaşmasının dördüncü bölümü 42. maddede bu istisnalardan birini düzenlemektedir. “Güvenlik Konseyi, 41. maddede öngörülen önlemlerin yetersiz kalacağı ya da kaldığı kanısına varırsa, uluslararası barış ve güvenliğin korunması ya da yeniden kurulması için, hava, deniz ya da kara kuvvetleri aracılığıyla, gerekli saydığı her türlü girişimde bulunabilir” (BM, 1945: 23-24). Antlaşma ayrıca, madde 51 ile bireysel veya toplu meşru müdafaa hakkını da garanti eder (BM, 1945: 27-28). Kendi kaderini tayin hakkı, pratikte kabul edilen başka bir olası müdahale gerekçesidir. Cenevre Sözleşmelerinin ortak 1. maddesi uyarınca, uluslararası insancıl hukuka “saygı gösterme ve saygı gösterilmesini sağlama” konusunda bireysel ve toplu bir yükümlülük vardır (BM, 1946: 169). Bu yasanın ağır ihlalleri işlenirse, devletler, Birleşmiş Milletler ile işbirliği içinde ve BM Antlaşmasına (Cenevre Sözleşmelerine Ek Protokol I, Madde 89) uygun olarak müşterek veya ayrı ayrı harekete geçmekle yükümlüdür. Bu ihlallere son vermek için hangi önlemlerin alınması gerektiği sorusu, insancıl hukuk tarafından değil, daha çok BM Antlaşması (Bölüm 7 veya Bölüm 8) tarafından ele alınmaktadır.  Ancak yine de, insani müdahale kapsamında bir devlete karşı tek taraflı müdahalede bulunma veya silahlı kuvvet kullanımı hakkının mevcut olduğunu söylemek ve müdahalenin şartlarını ve sürecini açıkça düzenleyen bir antlaşmadan bahsetmek mümkün gözükmemektedir.

İnsani Müdahale Örnekleri Üzerinden Ukrayna-Rusya Savaşı

Devletlerin milli sınırlarında (uluslararası olmayan) silahlı çatışmaların devlet içi mesele olarak görülmesi, yaşanan insanlık dışı olaylar ve insan haklarına karşı işlenen suçlara uluslararası müdahale edilmesinin önünde engel oluşturmuştur. Hatta Suriye örneğinde yaşanan iç savaşta, egemenlik ve içişlerine karışmama ilkesi bazı ülkelerin müdahale sürecine itiraz etmesine neden olmuştur. BM Güvenlik Konseyi onaylı ve tek taraflı müdahaleler olarak iki farklı biçimde gerçekleşen insani müdahaleler her ne kadar tartışmalara neden olsa da, 1990’lar boyunca yaşanan insanlığa karşı suçlar (Yugoslav Savaşları, Somali ve Ruanda İç Savaşları) müdahalenin zamanında ve uluslararası hukuk sistemiyle uyumlu olarak gerekliliği etrafında artan bir uluslararası kabulü de ortaya çıkarmıştır. Devletlerin egemenliği koruma sorumluluğunu da beraberinde getirmektedir. Her devlet sınırları içerisinde yaşayan insanlarını soykırım, savaş suçları, insanlığa karşı suçlar gibi temel insan haklarını ihlal eden bu suçlardan ve teşvikinden koruma yükümlülüğüne sahiptir. Eğer bir devlet bu konuda başarısızlığa uğruyorsa BM Güvenlik Konseyi, suçu kınamadan müdahale için asker göndermeye ve önlem olarak ekonomik ilişkilerin tamamen veya kısmen kesilmesine kadar uzanan çeşitli yaptırım araçlarına sahiptir. Güvenlik Konseyi, bunun BM güçleri tarafından mı yoksa bir devlete mi yoksa bölgesel bir güvenlik kuruluşuna mı devredileceğine de karar verebilir (BM Antlaşması, Madde 53). Herhangi bir silahlı kuvvet kullanımı söz konusu olduğunda, gerekçesi ne olursa olsun, uluslararası insancıl hukuk uygulanır. Bu sebeple BM Güvenlik Konseyi ya da başka bir devlet/kuruluş tarafından gerçekleşecek olan müdahale uluslararası hukuk ve uluslararası insancıl hukuk kuralları çerçevesince yürütülmelidir.

Somali, Bosna, Kosova ve Ruanda gibi soğuk savaş sonrası dönemin ilk yıllarında meydana gelen silahlı çatışmalar insani müdahale ihtiyacının gerekliliği noktasında yoğun tartışma oluştururmuş. Buna ek olarak, 2001’den sonra gerçekleşen terör olayları sebebiyle Afganistan’daki teröristlerin kökünü kazımak için yapılan ve Amerika’nın önleyici müdahaleleri kapsamındaki eylemleri de  ‘insani müdahale’ kavramının değişmesine neden olmuştur. NATO’nun Kosova’ya yapmış olduğu müdahale sonrası özellikle BM’nin yetkisi sorgulanırken aynı zamanda BM yetkisi olmadan da insani amaçla müdahale edilip edilemeyeceği tartışılmaya başlanmıştır. 2000’li yıllarda insani müdahalenin ne zaman ve kimler tarafından uygulanacağı soruları ‘koruma sorumluluğu’ kavramını gündeme getirmiştir. 2000 yılında kurulan ‘Uluslararası Müdahale ve Devlet Egemenliği Komisyonu’ (International Commission on Intervention and State Sovereignty [ICISS]) yayımladığı rapor ile bir devletin halkını koruması gerektiği ve eğer bu sorumluluğunda başarısızlığa uğradıysa kendi devleti tarafından hayatları tehlikeye sokulan insanları korumak için müdahale edilebileceği gündeme gelmiştir (ICISS, 2001). Koruma sorumluluğunun temel noktası devletlerin egemenliği ile yaşanan ağır insan haklarının ihlali arasındaki çatışmanın, küreselleşen uluslararası sistemde insani müdahalenin gerekliliği ve sisteme entegre edilmesi üzerine yorum getirilmiştir. Egemenlik ilkesi ile müdahale arasındaki çelişki giderilmeye çalışılmıştır.

17 Mart 2011’de Güvenlik Konseyi, sivil nüfusu korumak için Libya’da güç kullanımına izin veren 1973 sayılı Kararı kabul etmiş ve 1973 sayılı Karar ile derhal ateşkes ve sivillere yönelik şiddetin tamamen durdurulması çağrısında bulunmuştur. Daha sonrasında Libya’daki rejime karşı sivillerin korunması amacıyla gerçekleşen silahlı müdahale yaşanan kayıpların önlemesinde ne kadar etkili olup olmadığı tartışma meselesi olmuştur. Bu sebeple Yemen ve Suriye iç savaşlarına yönelik müdahaleler için gerekli kararın verilmesi zorlaşmıştır.

24 Şubat 2022’den beri yaşanmakta olan Ukrayna-Rusya Savaşı birçok sivilin ateş hattında kalmasıyla başlamış ve hem insan hakları hem de uluslararası insancıl hukuk ihlallerinin yaşanmasına rağmen silahlı çatışma süreci halen devam etmektedir. Ukrayna-Rusya Savaşı’nda yaşanan insani krizi önlemeye yönelik uluslararası sözlü kınama ve caydırıcı yaptırımların ne kadar etkili ve yerinde olduğu sorgulanmakla birlikte insani koridorların oluşturulamamasından ateş altındaki sivil ve hastane/okul/sığınaklar vb. sivil nesnelerin (civilian objects) korunmasında yetersiz kalmıştır. Uluslararası insancıl hukukun temel ilkeleri doğrultusunda savaşın tarafları, sivilleri korumak, gereksiz yaralanmalara neden olmamak ve çatışma bölgesinde tarafsız insani yardıma engel olmamak gibi insani sorumlulukları yerine getirmelidir. Ancak savaş boyunca asgari insani standartlar sağlanamamış, çatışmalarda doğrudan yer almayan kişilerin korunmasını ve insanca muamele görmesini sağlamakta da başarısız olunmuştur. Müdahale sadece silahlı kuvvet kullanımı olarak karşılık bulmamalı, silahlı kuvvet kullanımının engellenmesi için uygulanacak yaptırımlar, sivillerin ve/veya artık düşmanlığın parçası olmayan yaralı askerlerin korunması, devletinin koruma sorumluluğunda başarısız olmuş insanların sıcak çatışma bölgelerinden kurtarılması için gereken tarafsız insani yardım ile de gerçekleşebilmelidir.

Sonuç

Ağır insan hakları ve uluslararası insancıl hukuk ihlallerine yanıt olarak silahlı müdahale, bazı aşırı durumlarda kaçınılmaz olabilirken tek çare ve yöntem olarak ele alınmamalıdır. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, BM Antlaşmasının 7. Bölümü uyarınca silahlı müdahale kararı verirken birincil rolünün dünya barışını ve güvenliği yeniden tesis etmek olduğu ve bu görevi gerçekleştirirken uluslararası insan hakları ve uluslararası insancıl hukuk kurallarına bağlı hareket etmesi gerektiğini göz ardı etmemelidir. Silahlı müdahaleyi insani amaçlar için de olsa sistematik olarak kullanmak, uluslararası toplumun, silahlı çatışmayı önlemek, uluslararası insancıl hukukta ifade edilen temel değerleri korumak ve insanlığa karşı işlenecek suçların engellemesi gibi sorumluluklarından vazgeçmesi anlamına da gelmektedir. Bu nedenle devletlerin ‘egemenlik’leri, koruma ‘sorumluluğu’ ve ‘insan hakları’nın korunması normları uluslararası sisteme entegre edilirken tamamlayıcı bir yapının oluşturulması gereklidir.

Kaynakça

Arnold, R. & Quenivet, N. (2008). International Humanitarian Law and Human Rights Law: Towards a New Merger in International Law. Leiden: Martinus Nijhoff Publishers.

Amnesty International (2022). Russia’ War on Ukraine. https://www.amnesty.org/en/latest/news/2022/03/latest-news-on-russias-war-on-ukraine/ (erişim tarihi 14.12.2022).

Birleşmiş Milletler Genel Kurulu. (1945, Ekim). Birleşmiş Milletler Antlaşması. https://turkiye.un.org/tr/33499-birlesmis-miletler-antlasmasi (erişim tarihi 12.12.2022).

Fox, G.H. (2008). Humanitarian Occupation. Cambridge: Cambridge University Press.

Global Centre for the Responsibility to Protect, https://www.globalr2p.org/ (erişim tarihi 14.12.2022).

ICISS (2001), The Responsibility to Protect: The Report of the International Commission on Intervention and State Sovereignty, International Development Research Center, Ottawa.

Lepard, B.D. (2002). Rethinking Humanitarian Intervention. Pennsylvania: The Pennsylvania State University Press.

McCormack Timothy L.H. & Kleffner J.K. (2006). Yearbook of International Humanitarian Law. Hague: T.M.C Asser Press.

Ryniker, A. (2001). The ICRC’s Position on Humanitarian Intervention. ICRC. RICR Juin IRRC Cilt.83, No.842, ss. 27-532.

UN. Geneva Conventıon. Relative to the Protectıon of Civilian Persons. In Time of War of 12 August 1949, https://www.un.org (erişim tarihi 13.12.2022).

UN. (2022, Eylül). War crimes have been committed in Ukraine conflict, top UN human rights inquiry reveals, https://news.un.org/en/story/2022/09/1127691 (erişim tarihi 14.12.2022).

UN. (2022, Ekim). Un Commission has found an array of war crimes, violations human rights and international humanitarian law have been committed in Ukraine. United Nations Human Rights Office of the High Commissioner (OHCHR), https://www.ohchr.org/en/press-releases/2022/10/un-commission-has-found-array-war-crimes-violations-human-rights-and (erişim tarihi 14.12.2022).

Welsh, J.M. (2004). Humanitarian Intervention and International Relations. Oxford University Press.

DİĞER İÇERİKLER