Enerji güvenliği kavramı 1973-1974 petrol krizi, İran devrimi ve Afganistan savaşı sonrası ortaya çıkmıştır. Petrol krizi sonrası OECD ülkeleri tarafından 1974 yılında enerji güvenliği kavramına vurgu yapılarak Uluslararası Enerji Ajansı (International Energy Agency) kurulmuştur. 1979 yılında Sovyetler Birliği’nin Afganistan’ı işgali sonucunda dönemin ABD Başkanı Jimmy Carter, “Carter Doktrini” olarak adlandırılan politikasında Basra Körfezi’nde petrol akımını kısıtlayacak düşmanca hareketleri önlemek için ABD’nin tüm gerekli yolları kullanacağını ifade etmiştir. Enerji güvenliği enerji, ekonomi ve siyaseti içeren çerçeve bir kavramdır. “Enerji Güvenliği” enerjinin kesintisiz ve uygun fiyatta üretimi, dağıtımı ve tüketimini kapsayan bir süreçtir. Günümüz dünyasında hayatın vazgeçilmez unsuru olan enerjinin kesintisiz bir şekilde kullanımı politikacıları da yakından ilgilendiren bir husustur.
1970’li yıllarda başlayan petrol krizi sonrasında enerji güvenliği kavramı petrol güvenliği olarak algılanmış, zamanla farklı sektörler ve tehdit kaynakları gündeme gelmiştir. Enerji kaynaklarına yönelik siyasi çatışmalar, doğal felaketler, terörizm ve çevre sorunları gibi tehditler eklenmiştir.
Enerji güvenliğine yönelik tehditlere bakıldığında bunlardan ilki bağımlılıktır. Petrol kaynakları açısından Dünya petrol üretiminin üçte ikisi Ortadoğu’da yapılmaktadır. Bununla birlikte Dünya petrollerinin yüzde 40’ı da Hürmüz boğazından dünya piyasasına taşınmaktadır. Avrupa petrol ihtiyacının büyük bir kısmını, Çin, Hindistan, Japonya ve Güney Kore ise tamamını Ortadoğu’dan karşılamaktadır. Benzer bir durum doğalgaz kaynakları için de geçerlidir. Rusya, Ortadoğu ve Orta Asya ülkeleri Dünya doğalgazının çoğunluğunu üretmekte ve bu durum kaynak çeşitlendirmesini zorlaştırmaktadır.
Enerji kaynaklarına yönelik bir diğer tehdit ise terör tehdididir. Terör saldırıları fiziksel saldırı ve siber saldırı olarak ikiye ayrılmaktadır. Terör örgütleri boru hatları, elektrik santralleri, barajlar gibi tesislere fiziksel saldırı düzenleyerek enerji arzını tehlikeye atmaktadır. Bununla birlikte enerji altyapılarına yönelik siber saldırılar petrol, gaz ve elektrik akışını durdurmakta ve ekonomiye büyük zararlar vermektedir. Benzer durumlar ülkeler arasındaki savaş ya da çatışma durumlarında da yaşanmaktadır. Hibrit savaş olarak anılan bu savaş türünde konvansiyonel savaşla birlikte siber saldırılar da kullanılmakta ve enerji altyapılarına zarar verilmektedir. Enerji kaynaklarına yönelik bir başka tehdit ise doğal afetlerdir. Doğal afetler enerji altyapılarına zarar vererek enerji arzını durdurmaktadır.
Enerji güvenliğinin beş temel unsuru vardır:
- Yurtiçi ve yurtdışı üreticile- rin enerji kaynaklarını kul- lanabilmesi,
- Enerji talebinin karşılanabilmesi,
- Enerji kaynaklarının ve arzının çeşitlendirebilmesi,
- Enerji iletim altyapısının enerji kaynaklarına erişimi,
- Kaynakların kullanımı üzerindeki jeopolitik sorunların çözülmesidir.
Yukarıdaki unsurlar bağlamında enerji güvenliği üç temel başlığa ayrılmaktadır:
Fiziksel Enerji Güvenliği: Enerji kaynaklarının kullanılabilmesi ve kaynaklara erişilebilmesidir. Savaş, terör saldırıları ve doğal afetlerden dolayı enerji arzının kısıtlanmamasıdır.
Ekonomik Enerji Güvenliği: Kaynağının çıkarılabilmesinin ve enerji altyapısının geliştirilmesinin üreticiler için kar edilebilir, tüketiciler için de ucuz olmasıdır.
Çevresel Sürdürülebilirlik: Enerji kullanımının sürdürülebilir kalkınma ilkelerine uygun kullanılarak, gelecek nesillere güzel bir çevre bırakılmasıdır.