“Etnik” kelimesi Yunanca olup “arkadaş”, “insan” veya “kabile” anlamlarına gelmekte ve birçok sosyal bilimci tarafından kendisine yakın anlamlı “etniklik”, “etnik gruplar”, “etnik bölgeler” veya “etnik uluslar” gibi kelimelerle aynı anlamda sıkça kullanılmaktadır.
Etnik grup, ortak bir geçmiş ve soydan gelen bir sosyal grup olup, üyeleri grup bilinci ve farkındalığına sahiptir. Etnik gruplar, alt kültür grupları, çıkar grupları ve sosyal sınıflardan farklılık arz etmektedir. Genellikle literatürde ortak soy, dil, gelenek ve yaşantı (geçmişte yaşanan ve grup üyelerini birbirine kenetleyen olaylar- savaşlar, zaferler, ortak paydada birleştiren diğer tüm olaylar) etnik grubu diğer gruplardan veya üst gruplardan ayıran en temel unsurlar olarak gösterilirler. Farklı etnik grup iddiasında olanların bu bağlamdaki en temel dayanakları dildir.
Etnik grup, kendisine yakın anlamda kullanılan ırk ve ulus kavramları ile çoğu zaman karıştırılmaktadır. Etnik grup, bir ulusu oluşturan ve ulus içerisinde kültürel bir kimliği olan grup konumundayken, ırk biyolojik veya kültürel olarak grupların hiyerarşi veya sınıflandırılmasında kullanılan, kişilerin biyolojik özelliklerini esas alan bir yargıdır.
Etnik grupların nasıl oluştuğu ile ilgili literatürde üç temel yaklaşım mevcuttur. Bunlardan birincisi “primordialist yaklaşım” olup etnik grubu diğer gruplardan ayıran temel öğelerin derin kültürel, psikolojik ve biyolojik insan yapıları olduğunu öne sürer. Kan bağı ve gruba aidiyet gibi kültürel faktörler zamanla grup üyeleri arasında “biz” ve “ötekiler” ayırımını belirginleştirir ve “grup kimliğini” ortaya çıkarır. Buna karşın “instrümentalist yaklaşım” etnisitenin arî bir politik fenomen olduğunu iddia eder. Kültür ve diğer değişkenler etnik kimliğin oluşumunda herhangi bir katkıya sahip değillerdir. “Yapısalcı (constructivist) yaklaşım” ise etnik kimliğin elitler tarafından tasarlandığını, yapılandırıldığını ve sosyal olarak ortaya atıldığını savunur. Bu görüşe göre etnisite, sürekli bir değişim ve diğer gruplara karşı tepki halindedir.
ETNİK ÇATIŞMA
Modernleşme süreçlerinde ulus-devlet yapılarının daha da güçlenmesi, kentleşme ve sosyo-ekonomik değişmeler etnik gruplar arasındaki farkındalığın artmasına neden olmuştur. Toplum içindeki güç dengelerinin de değişmesi ve tarihsel süreçlerden gelen gruplar arası korku, nefret, intikam ve kırgınlıklar gibi duygusal eğilimler etnik çatışmayı körükler hale gelmiştir. Farklı etnik kimlikler etrafında kümelenen, kendilerini ve kimlik inşa süreçlerini, dolayısıyla toplumsallaşmalarını sadece bu etnik yapı ile tanımlayan gruplar arası rekabet ekonomik olandan sosyal alana, egemenliğin paylaşılmasına kadar uzanabilmektedir.
Bununla birlikte, etnik çatışma, kolonyal geçmişe sahip ülkelerde (Afrika, Okyanusya Adaları, Güney Amerika ülkeleri) ve dağılan imparatorlukların ardında kalan ulus devletlerde (Yugoslavya ve SSCB) sıkça görülmektedir. Bu çatışmalar, küreselleşme süreçlerinde mikro düzeyde yapılan milliyetçilik vurguları ile daha da artmaktadır. Bununla birlikte, telekomünikasyon teknolojilerinin gelişimi ile iletişim ve paylaşım imkanlarının artması, dünyanın farklı ülkelerinde bulunan etnik grupların kendilerini daha iyi ifade etmelerini sağlamıştır.
Çatışmaların pek çok nedeni bulunmakla birlikte, özellikle belirli bir etnik grup tarafından asırlarca kullanılan coğrafî alanlar, etnik çatışmanın ortaya çıkmasının nedenlerinin en başında gelmektedir. Etnik grup tarafından coğrafî bölgeye yüklenen kültürel ve sembolik anlam, çatışmanın nedenlerini pekiştirmektedir. Günümüzde Somali, İsrail, Filistin, Ermenistan ve Kosova’daki çatışmaların büyük ölçüde toprak anlaşmazlığından kaynaklandığı görülmektedir. Coğrafî alanlarda mevcut yer altı ve yer üstü zenginliklerin paylaşımı da bu çatışmaları özellikle Afrika’da Sahra altı ülkelerde körüklemiştir.