Etnisite, insan topluluklarını ortak bir inanış, din, dil, kültürel ve biyolojik özellikler etrafında bir araya getiren ve birbirinden farklılaştıran kurgulanmış kimliklerdir. Sosyal süreçlerin sonucunda ortaya çıkan, toplumsal grupların farklılık algısı üzerine inşa edilen sosyolojik bir olgudur. Dünya çapında görülebilen sosyal bir gerçekliktir. Etnisite ilkel dönemlerden günümüze kadar – özellikle modernizm ve postmodernizmin etkileri ile – değişim geçiren bir olgudur. Fiziksel görünüş, gelenekler ve ortak bellek nedeniyle aynı atadan gelindiğine ilişkin sübjektif inanış, etnisitenin temelini oluşturur.
Etnik kimlik
Etnisiteyi inşa edilmiş bir kimlik olarak kabul edecek olursak, “etnik kimlik” de aynı coğrafyadan türediği kabul edilen insan topluluklarının dil, din, kültür, gelenek, folklor, müzik ve yerleşik hayata dair benzer veya ortak özelliklerinden inşa edilmiş bir kimliktir.
Etnisite, Ulus, Ulus Devlet ve Irk
Etnisite ve ulus kavramlarının birbirinden ayrıldığı önemli noktalar vardır. Ulus, içinde bir veya birden çok etnisiteyi barındıran, belirli bir coğrafî bölgeyi kontrolü altında bulunduran, kendi başına karar verebilen ve bunun için ekonomik ve siyasî birlik oluşturabilen insan topluluğudur. Ulus devlet ise belirli bir ulusun aidiyet hissi ile hükümranlığına tabi olduğu bir yapıdır. Ulusun devlete bağlılığı, tarihsel ve geleneksel kökenlere de sahiptir. Etnik gruplar, özelliklerini korudukları sürece ulus devletler içinde var olurlar.
Etnisitenin karıştırılmaması gereken bir diğer kavram ise ırktır. Irk, etnisitenin farklı bir boyutu olarak görülmektedir. Genetik özellikler ve buna bağlı olarak ortaya çıkan sosyal farklılıkların ırkları oluşturduğu kabul edilmektedir. Bununla birlikte ırk, sosyal yapı tarafından kabul edilen sosyal bir kurgu iken, etnisite daha çok grup üyeleri tarafından varsayılan bir kimliktir.
Etnik Grupların Değişimi ve Gelişimi
Dinamik bir yapıya sahip etnik gruplar zamana ve şartlara göre değişim geçirebilirler. Çevre ile etkileşim neticesinde ortak yaşanmışlığın ve diğer değerlerin yeni nesillere aktarımı istenilen düzeyde olmayabilir ya da yeni nesiller içinde bulundukları etnik grubun özelliklerini benimsemeyebilir. Daha da önemlisi nesiller arası aktarım, savaşlar, sürgünler ve esaret gibi travmatik olaylarla kesintiye uğrayabilir. Bununla birlikte, savaşların etnik gruplar arasında dayanışmayı ve grup bilincini pekiştirdiği de görülmüştür. Hatta bu süreçlerdeki ortak mücadeleler ve acı tecrübeler etnik grubun daha da gelişmesine ve değerlerin kristalize olmasına da yardımcı olmaktadır.
Etnik gruplar, içinde bulundukları toplumda günlük hayatın akışında daha yumuşak değişim evreleri de geçirmektedir. Kültürel etkileşim, asimilasyon ve amalgamasyon (biyolojik birleşme) gibi değişim süreçlerinde etnisitenin özellikleri korunmakta veya kaybolmaktadır.
Kültürel etkileşim, toplumda baskın veya çoğunlukta olan etnik grubun diğer gruplarla etkileşime girmesi neticesinde azınlık veya baskın olmayan grubun yaygın olan bu grubun bazı özelliklerini benimsemesidir. Bu etkileşim, baskın olmayan grubun özelliklerinin unutulmasına neden olabilir. Asimilasyon, bir etnik grubun özelliklerini yitirerek baskın kültürün özelliklerini benimsemesi ve o grubun üyesi haline gelmesidir. Çoğu gelişmiş ülkede, asimilasyon, “melting pot” yani farklı kültürlerin aynı çatı altında toplanması ve insanların kaynaşması olarak gözlenmektedir (Amerikan toplumunda İrlandalı ve İtalyan göçmenlerin kültürlerinin Amerikan kültürünün bir parçası haline gelmesi gibi). Bu tarz kaynaşmada, etnik grupların sahip oldukları özellikler bağlamındaki sınırları ortadan kalkmaktadır. Farklı kültürler arası evlilikler kaynaşmayı hızlandırmaktadır. Bununla birlikte farklı etnik grupların özelliklerini kaybetmeden bir arada yaşadıkları kültürel çoğulculuğun olduğu toplumlar da mevcuttur. Amalgamasyon ise evlilik yolu ile nesillerin birleşmesi ve ortaya yeni bir neslin çıkmasıdır. Yeni nesillerin, etnik aidiyet ve ebeveynlerinin sahip oldukları sosyo-kültürel özellikleri benimsemesi ise ailede hangi özelliklerin yaşatıldığı ve çocuklarla paylaşılma düzeyi ile ilgilidir.
Etnik gruplar, tarih boyunca soykırımlarla ortadan kalkarken, modern çağda ulus devletlerin oluşum süreçlerinde bu yok oluş daha da hızlanmıştır. Ancak değişen şartlara ve zor koşullara dayanabilen grupların daha da güçlenerek bu süreçlerden çıktığı da görülmüştür. Marunîler, Sihler, Dürziler ve Samaritanlar gibi etnisiteler tarihsel süreçlerde dinî özelliklerini koruyarak bir arada kalmayı başarmışlardır. Bu etnisiteler aynı zamanda nesilden nesile etnik özelliklerini aktararak varlıklarını günümüzde de sürdürmektedirler.
Bu süreçlere paralel olarak, modern zamanlarda, etnik gruplar, özellikle toplumsal gruplar arasında eşitsizliğin görüldüğü zamanlarda, kendi değerlerini ve çıkarlarını koruma amacıyla toplumdaki diğer siyasî gruplar gibi hareket edebilmektedirler. Grup bilinci, etnik grupların ortak amaçları doğrultusunda hareket etmelerini sağlar. Çünkü siyaset mekanizması grupların ve toplumun taleplerini daha çok karşılama eğilimindedir. Etnisite temelli gruplar diğer toplumsal gruplara göre bu açıdan çıkarlarını koruma konusunda daha başarılı olabilirler.
ETNİK MİLLİYETÇİLİK
Mikro milliyetçilik (micronationalism) olarak da adlandırılan etnik milliyetçilik (ethnicnationalism) üst kimlik veya daha kapsayıcı olan ulus (millet) gibi dil, tarih ve kültür vb. üst birleştirici unsurlar yerine, daha küçük ve dar kapsamlı kabile, aşiret veya kan bağına dayanan bir “biz”i benimsemek, farklı bir kimlik iddiasında bulunmaktır. Etnik milliyetçilik “etnik grup” odaklı olduğu için ülke sınırları içerisindeki (bu ülke federal bir ülke olabileceği gibi bir ulus-devlet de olabilir) diğer kültür ve değer(ler)i “öteki” olarak algılamaktır. Ortak çizgi, kolektif hareket, bir gruba (üst grup-millet) aidiyet, kökeni farklı tüm etnik grupları birleştirici özellikler etnik grupların farklılık oluşturma çabasına temelde terstir. Bu nedenle etnik milliyetçiliğin özü “biz” ve “öteki” çatışmasına dayanır. Böyle bir çatışma ortamında etnik milliyetçilik yapan grup diğer etnik grup (hâkim grubu veya ulusu) veya grupları da kendisi ile eşdeğer görme ve etnik kimliklerini de kendi etnik grubunun rakibi olarak görme gibi bir pozisyonda olur ve böylece bütünleştirici olan kültürel milliyetçilikten -en güzel örneklerinden biri de ABD’dir- ayrılır.