Doç. Dr. Filiz Cicioğlu (Sakarya Üniversitesi)
Türkiye 6 Şubat sabahına büyük bir şokla uyandı. Kahramanmaraş merkezli, ülkemizin Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde 10 ilde büyük yıkıma yol açan 7,7 ve 7,6 büyüklüğündeki depremler “asrın felaketi” olarak tanımlanırken dünyada en az Türkiye’deki kadar büyük yankı uyandırdı. Depremden sadece birkaç saat sonra Türkiye, dördüncü seviye alarm ilan ederek uluslararası yardım çağrısı yaptı. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) de Türkiye’deki deprem için en yüksek seviye olan üçüncü seviye acil durum ilan etti. Bu çağrılara cevap veren çok sayıda ülkeden arama kurtarma ekipleri bölgeye ulaştı. Arama kurtarma çalışmalarında sayısız insanı enkaz altından kurtaran ekiplerin yanında, depremden zarar görmüş vatandaşlarımıza yönelik başta barınma, sağlık ve gıda olmak üzere çeşitli alanlarda yardımlar gönderildi.
Depremden önce Türkiye, başta Yunanistan’la yaşanan sorunlar ve Rusya-Ukrayna Savaşı’nda zaman zaman Rusya ile birlikte hareket ettiği gerekçesiyle Batı dünyası tarafından eleştiriliyordu. NATO’ya üye olmaya çalışan İsveç ve Finlandiya’ya karşı uyguladığı veto dolayısıyla gerginlikler yaşanıyor ve bazı Batılı ülkeler Türkiye büyükelçiliklerini kapatıyordu. Kahramanmaraş depremlerini takiben bazı ülkelerle olumsuz ilişkilerin üzerine adeta sünger çekildi. Düne kadar Türkiye’yi eleştiri yağmuruna tutan ülkelerin halkları, depremzedelerin yardımına koştu. İsveç’ten Fransa’ya, Almanya’dan Yunanistan’a, Ermenistan’dan İsrail’e, Meksika’dan Japonya’ya çok sayıda dünya ülkeleri, Türkiye için seferber oldu.
NATO ülkeleri arasında deprem diplomasisi
NATO”ya bağlı kısa adı “EADRCC” olan Avrupa-Atlantik Afet Müdahale Koordinasyon Merkezi, ittifak üyesi ülkelere çağrı yaparak Türkiye’ye destek istedi. 30 NATO müttefikinin yanı sıra aralarında Avustralya, Japonya, İsrail ve Kolombiya’nın da bulunduğu 37 partner ülkenin işbirliğiyle, dünyanın dört bir yanından yardımlar Türkiye’ye ulaştırılmaya devam ediliyor. İsveç ve Finlandiya da bu çağrılara cevap veren ülkeler arasında. Her iki ülke de hem NATO’yla birlikte hem de ondan bağımsız bir şekilde Türkiye’ye yardım elini uzattı. Bilindiği üzere bu iki ülke Rusya-Ukrayna savaşı sonrasında NATO üyeliğine aday olmuş, ancak ülkelerinde terör örgütü PKK/PYD’nin faaliyetlerine destek oldukları gerekçesiyle Türkiye tarafından veto edilmişti. NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg’in deprem bölgesini ziyaretinin ardından Ankara’da yaptığı temaslarda bu iki ülkenin üyeliği konusunu gündeme getirmesine rağmen Türkiye bu konuda depremden önceki tutumunu muhafaza ediyor. Bu durumda, NATO tarafından bu konunun ısrarla gündeme getirilmesi zamansız bir talep olarak değerlendirilebilir. Bu konu Amerika Birleşik Devletleri Dışişleri Bakanı Antony Blinken’ın geçtiğimiz hafta gerçekleştirdiği Türkiye ziyareti ve Ankara temaslarında da gündeme geldi. Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’yla görüşmesinde Blinken, Washington yönetiminin bu iki ülkenin NATO’ya üyeliğini kuvvetle desteklediğini hatırlattı. Blinken’ın aynı görüşmede Türkiye’ye F-16 satışını İsveç ve Finlandiya’nın üyelik talebiyle birlikte gündeme getirdi Türkiye ise bu iki konunun birbiriyle bağlantılı ele alınmasını istemiyor.
Batı cephesinden bir başka yardım ise ilişkilerin bir süredir gergin olduğu Avrupa Birliği cephesinden geldi. AB, depremin hemen ardından Türkiye’nin de 2016’dan bu yana parçası olduğu Sivil Koruma Mekanizmasını harekete geçirdi. Aynı gün bazı üye ülkelerden heyetler Türkiye’ye ulaştı. 21 AB üyesinin faal olarak yer aldığı insani yardım, arama kurtarma ve sahra hastanesi kurma faaliyetlerinden oluşan operasyonun AB’nin gerçekleştirdiği en büyük insani misyon olduğu yardımların bundan sonraki süreçte de devam edeceği kaydediliyor. AB’nin ayrıca dönem başkanı İsveç öncülüğünde mart ayında bir donörler konferansı planladığı biliniyor. AB tarafından yapılan bu insani yardımların bazı çevreler tarafından önümüzdeki dönem Türkiye-AB ilişkilerine olumlu etki yapması beklenirken AB’nin net tavrına karar vermek için Türkiye’de yaklaşan seçim sonuçlarını beklediği düşünülüyor. Zira AB yetkilileri tarafından sık sık vurgulanan demokrasi ve hukukun üstünlüğü söylemleri de buna işaret ediyor.
Uluslararası ilişkilerde pozitif gelişmeler
Türkiye’nin AB ile ilişkilerini etkileyebilecek Yunanistan da yardım yapan ülkeler arasında. Deprem sonrasında Avrupa ülkeleri arasında Türkiye’ye ilk ziyareti gerçekleştiren kişinin Yunanistan Dışişleri Bakanı Nikos Dendias olması; Yunanistan’ın depremin hemen ardından kalabalık bir arama-kurtarma ekibi göndermesi ve büyük insani yardım kampanyaları düzenlemesi, Yunanistan ile Ankara arasında sadece bir hafta önce neredeyse sıcak çatışma aşamasına gelen ilişkileri yumuşattı. Tarihin tekerrürden ibaret olduğu sözünü doğrularcasına 1999’da Marmara’da ve sonrasında Atina’da yaşanan depremler sonrası iki ülke dışişleri bakanları aracılığıyla yakınlaşan ilişkilere kıyasla, Kahramanmaraş merkezli depremlerin de aynı sonucu doğurup doğurmayacağını ilerleyen süreçte göreceğiz. 2023 yılının her iki ülkede de seçim yılı olması, mevcut iktidarların birbirine karşı kullandığı söylemleri son dönemde özellikle Doğu Akdeniz meselesi üzerinden sertleştirmişti. Her iki ülkede de depremin yarattığı atmosferin seçimler sonrasında diyalog kanallarının yeniden açılmasına neden olabileceği söylenebilir.
Tıpkı Yunanistan gibi Ermenistan da Türkiye’nin uzun bir süredir hem ikili ilişkiler düzeyinde hem de Avrupa Birliği ülkeleriyle sözde Ermeni soykırımı söylemi üzerinden sorun yaşadığı ülkelerden biriydi. Türkiye’nin Azerbaycan’la dostane ilişkileri de Erivan ile uzun bir süredir arasının bozuk olmasında önemli bir faktördü. 2008 yılında “futbol diplomasisi” ile sağlamaya çalıştıkları yakınlık devam ettirilememiş ve gündeme gelen protokoller uygulanamadan rafa kaldırılmıştı. Uzun yıllardır kapalı olan Alican Sınır Kapısı depremzedelere yardım malzemelerinin transferi için açıldı. Ermenistan Dışişleri Bakanı Ararat Mirzoyan Türkiye’yi ziyaret etti. Erivan ile de gelecekteki ilişkiler, Türkiye’nin Bakü’yle ilişkilerinden bağımsız olmamak kaydıyla, tekrar masaya yatırılabilecektir.
Depremden önceki süreçte normalleşme sürecine gidilen İsrail ile ilişkilerde de deprem önemli bir dönüm noktası olabilir. Depremin hemen ardından harekete geçen ve 400’ü aşkın ekibiyle, Azerbaycan’dan sonra en büyük ekibi Türkiye’ye gönderen İsrail “zeytin dalı” adını verdiği insani yardım operasyonuyla çok sayıda insanın enkaz altından kurtarılmasını sağladı. İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun taziye mesajı da İsrail’in uzattığı zeytin dalının bir göstergesi.
Orta Doğu’dan Türkiye’ye yardım gönderen bir başka ülke de son dönemde ilişkilerin normalleşme sürecine girdiği Mısır oldu. Katar’da yapılan Dünya Kupasında gerçekleşen temastan sonra Kahire’den gelen bu insani yardım ve temaslar önemli mesajlar içeriyor. Bu iki ülkeye ek olarak Birleşik Arap Emirlikleri, Katar, Suudi Arabistan gibi bölge ülkeleri de hem arama kurtarma hem de insani yardım konusunda Türkiye’ye karşı yardım elini uzattılar. Bu durum Türkiye’nin son aylarda bölge ülkeleriyle ilişkilerini yeni bir düzleme taşıma gayretinin sonuçları olarak değerlendirilebilir.
Tüm bunların yanında Çin’den Tayvan’a, Japonya’dan Malezya’ya ve Hindistan ile Pakistan’a uzanan yardımların yanında ekonomik kalkınma seviyeleri oldukça düşük olan çok sayıda Afrika ülkesi de Türkiye’ye yardım konusunda adeta birbiriyle yarıştı. Özellikle bu ülkeler tarafından gösterilen desteklerin, Türkiye’nin Kızılay, AFAD ve TİKA gibi kurumları aracılığıyla uzun yıllardır yürüttüğü kamu diplomasisi ve insani yardım faaliyetlerine karşılık teşekkürü niteliğinde olduğu söylenebilir. AA