Orhan Mehmed İrfan (Ankara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü)
Geoffrey F. Gresh, To Rule Eurasia’s Waves: The New Great Power Competition at Sea (2020: Yale University Press).
Geoffrey F. Gresh To Rule Eurasia’s Waves adlı eserinde okuyucularına oldukça ilginç bir bakış açısı sunmaktadır: Avrasya kıtasında yükselen Çin, Rusya ve Hindistan’ın denizlere doğru yöneldiklerini, dolayısıyla çağdaş büyük güç mücadelesinin buradaki dengenin veya dengesizliğin ürünü olacağını iddia etmektedir. Aslında hemen burada belirtilmelidir ki, Gresh’e göre Amerika Birleşik Devletleri’nden başka büyük güç henüz yoktur ve uluslararası sistem hala tek kutupludur. Ne ki, bahsi geçen Avrasya güçlerinin büyük güç statüsüne ulaşma mücadeleleri vardır ve bu amaç yüzünden de yüksek gerilim ve çatışma potansiyeli göz ardı edilmemelidir.
Yazarın belirttiğine göre kitabın analitik çerçevesini iki deniz stratejistinin görüşleri oluşturmaktadır: Alfred Thayer Mahan ve Julian Stafford Corbett. Mahan’a göre denizlere hükmeden dünyaya hükmeder. Bu görüşü benimseyenlerin tam teşekküllü deniz hâkimiyeti kurma çabasında oldukları, tabiri caizse en sert tutumlu politika izledikleri kaydedilmiştir. Corbett’in görüşüne göre ise denizlerde mutlak hâkimiyet kurmak yerine daha küçük ama manevra kabiliyeti yüksek deniz gücü ile karşı tarafların denizlerdeki ticaretinin hedef alınması yeterlidir. Gresh’in gözlemlediği sonuç, Rusya, Çin ve Hindistan üçlüsünün Corbett ekolünden uzaklaştığı ve gittikçe daha fazla Mahan modeli benimsediğidir; muhtemel çatışma fikri de buradan kaynaklanmaktadır. Daha da somutlaştıracak olursak, mücadele fikrinde iki farklı faktör belirmektedir- 1) jeoekonomik rekabet ve 2) büyük güç statüsü kazanmak. Kısacası, büyük güç olabilmek için üstün kaynaklar için rekabet ve Avrasya’nın deniz yolları üzerindeki kontrol sağlama mücadelesi devam ederse, jeoekonomik rekabet, askeri ve güvenlik sürtüşmesine dönüşebilir.
Rusya- özellikle Vladimir Putin döneminde- uluslararası prestijini yeniden kazanmak için stratejisinin bir denizcilik bileşeni de içermesi gerektiğini anlamış, bu doğrultuda çalışmalar yürütmüştür. Gresh’e göre, şu an için, Çin ve Rusya, özellikle denizcilik alanında, Avrupa’nın denizcilik alanlarında işbirliği içinde görünseler de, Çin’in jeoekonomik yatırımları arttıkça Rusya’nın ekonomik ve siyasi çıkarlarına zarar verecektir. Burada dikkat çeken nokta Çin’in Ukrayna’ya yatırımlarıdır: yatırımlar arttıkça Ukrayna, Rusya’ya karşı bir karşı denge olarak Çin’den istifade edebileceği ve Rusya-Çin ilişkilerine darbe vurabileceğidir. Bunun günümüzde tekrar ve daha kapsamlı bir şekilde çalışılması gerektiği aşikârdır.
Avrasya kıtasının şüphesiz parlayan yıldızı Çin’dir ve doğal olarak Gresh’in dikkatini en çok çeken devlet olmuştur. Dış ülkelere yatırımları, askeri ve siyasi nüfuz kazanması, kısacası, Mahan stratejisini en güzel şekilde gözlemleyebildiğimiz bir vaka olmuştur. Yunanistan’dan Cibuti’ye, Pakistan’ın Gwadar’ından Şri Lanka’nın Hambantota’sına, Avustralya’dan Baltık bölgesine kadar erişimini genişletmesinin doğal olarak siyasi ve iktisadi sonuçlar doğuracağını söylemek yanlış olmayacaktır. Uluslararası İlişkiler alanında çalışan bir akademisyen olmasının yanı sıra tarih eğitimi almış olması, Gresh’in Çin dış politikasını, yatırımlarını, askeri ve iktisadi politikalarını titizlikle aktarabilmesini sağlamış ve oldukça detaylı bir çalışma ortaya çıkmıştır. Kısacası, Çin, deniz ticaretini genişletmenin yanı sıra, küresel enerji kaynaklarına erişimde bir bağımlılık yaşamaktadır ve Çin’in denizcilik ekonomisi, Çin’in büyük güç statüsüne yükselişinde kritik bir unsur olarak ortaya çıkmaktadır.
Gresh, Hindistan’ın denizlere yönelmesini, ilginçtir, Çin’e karşı bir tepki olarak yorumlamaktadır. Özellikle Narendra Modi’nin 2014 yılında yönetime gelmesiyle daha proaktif bir deniz stratejisi izlendiğini belirterek, bunu da aslında Çin’in Kuşak-Yol projesine bir karşı hamle olarak değerlendirmektedir. Hindistan, Rusya ve İran’ın imzaladıkları Kuzey-Güney Taşımacılık Projesi de bu doğrultuda değerlendirilmektedir. Ne ki, Hindistan’ın doğal şartlar altında Çin ile mücadele edebilecek kadar kaynakları olmadığını, bu yüzden de Gresh, ABD’nin Hindistan’a destek vermeye devam etmesini temenni etmektedir.
Metodolojik olarak farklı bölgeleri karşılaştıran bu kitapta en çok dikkat edilmesi bölge doğal olarak Doğu Asya’dır. Rusya, Hindistan ve Çin’in yanı sıra, ABD, Japonya, Avustralya ve Avrupa Birliği’nin ilişkilerinin ve çıkarlarının buluştuğu yer burasıdır. Ele alınan her üç devlet de deniz gücüne daha fazla yatırım yaptıkça bölgenin güvenliği istemsizce de olsa tehdit edilecektir. Yazara göre daha şimdiden iki blok oluşmuştur: Rusya ve Çin’e karşı Hindistan, Japonya ve ABD. Ancak nihayetinde, Doğu Asya’nın ötesine geçmek için güçlendirilmiş yapay adalar ve diğer deniz karakolları veya lojistik merkezlerini kullanacak olan devasa jeoekonomik yatırımlarıyla ve gelişen deniz gücüyle bölgeye hükmetmeye çalışacak devlet Çin olacaktır.
Kapanış kısmında ise ABD yönetimine yönelik önerilere yer verilmiştir. Takip edilmesi gereken politikalar arasında dikkat çeken ilk husus Rusya ve Çin’i birbirine düşürmektir. Zaten neredeyse bütün bölümlerde Rusya-Çin ilişkileri ele alınırken potansiyel çatışma noktaları tespit edilmiştir. Hatta bu doğrultuda Hindistan’ın bile kullanılabileceğini ifade edilmiştir. Diğer noktalar arasında ABD hazine çalışanlarının borçlarla (özellikle Çin’e karşı) mücadele eden devletlerin merkez bankalarına gönderilmesi, ABD sahil güvenliğine daha küresel roller verilmesi, NATO örgütünün daha aktif kullanılması, Hindistan’ın daha fazla güçlendirilmesi gibi öneriler yer almaktadır.
Genel olarak günümüz uluslararası siyasetine ve özelde Avrasya kıtasının son dönemlerde pek tartışılan Çin, Rusya ve Hindistan’ın denizlere yönelik politikaları vasıtasıyla büyük güç mücadelesine farklı bir bakış açısı getirmesiyle beraber, To Rule Eurasia’s Waves sorunsuz bir kitap değildir. Her şeyden önce, her ne kadar başlık “yeni büyük güç mücadelesi” olsa da, teorik olarak kitapta sadece ABD büyük güç olarak değerlendirilmektedir. Ele alınan Avrasya devletleriyse bu statüye erişmeye çalışan ama bunu da arkadaki esas büyük güç olan ABD’nin gözetiminde veya yönlendirmesinde yaptıkları ortaya çıkmaktadır.
İncelenen olgu aslında her üç devletin de denizlere daha fazla önem vermeleridir, kitabın diliyle konuşacak olursak- Corbett Ekolü’nden Mahan Ekolü’ne geçmeleridir. Anlaşılması pek mümkün olmayan nokta, Rusya ve Çin’in izledikleri bu politika liberal dünya düzenine karşı bir tehdit olarak değerlendirilirken (yani ABD-hegemonyasına), Hindistan’ın izlediği aynı politika daha çok Çin’e karşı bir karşı denge olarak değerlendirilmesi ve daha da ileri gidilerek Hindistan’ın ABD tarafından desteklenmesi gerektiğidir. Bu ve diğer önerilen sonuçlar kitabın iddia ettiği gibi kullandığı analitik çerçeveden çıkmamaktadır. En yumuşak tabirle, To Rule Eurasia’s Waves, aslında analitik model çerçevesinde Rusya, Çin ve Hindistan hakkında sunulan analizden ziyade ABD için geliştirilmiş bir strateji veya dış politika izlencesidir. Yine de uluslararası ilişkiler, güvenlik çalışmaları, strateji çalışmaları, deniz stratejistlerinin dikkatle okuması gerektiği bir kitap ortaya çıkmıştır.