Osman TÜRK (Polis Akademisi Uluslararası Güvenlik Doktora Adayı)
Amerika ve Taliban arasında Şubat 2020’de Doha’da varılan barış anlaşması çerçevesinde, Afganistan’da NATO kapsamında bulunan mevcut muharip birliklerin tamamen geri çekilmesi kararlaştırılmıştı. Taliban yönetiminin 15 Ağustos 2021 tarihi sonrası Afganistan topraklarında bulunan muharip bütün yabancı kuvvetlerin hedef alınacağı ve bu tarihten önce Afganistan’ı terk etmeleri gerektiği yönünde bir deklarasyon yayınlaması ile birlikte BM çatısı altında kurulan ISAF (Uluslararası Güvenlik Destek Gücü) bünyesinde Amerikan ve NATO birlikleri geri çelime kararı almıştı. Böylelikle 2001 yılından bu yana savaştığı Taliban’la anlaşarak, ilk aşamada belirtilen ulus-devlet inşası, güvenlik sektörü reformu ve yeniden yapılandırma faaliyetlerini yerine getirmeden Afganistan’dan çekilmiş, Hibatullah Ahundzada emirliğinde II. Taliban dönemi de facto olarak başlamış oldu. ABD hükümeti Afganistan’ı, güvenlik güçlerini, sivil hükümet kurumlarını, ekonomisini ve sivil toplumu yeniden inşa etmek için 20 yılda 145 milyar dolar harcamış; 2.443 Amerikan askerinin ve 1.144 müttefik askerinin öldürüldüğü ve 20.666 ABD askerinin yaralandığı savaş için 837 milyar dolar harcamıştı[1].
Dünya kamuoyunda Amerikan’ın İngiltere ve Rusya’dan sonra Afganistan’da aynı kaderi paylaştığı, Taliban’ın Amerika’ya galip geldiği, Amerika’nın büyük kayıplar vererek Trump döneminde bölgeyi terk ettiği, Afganistan’da hedeflediği devlet inşa sürecinde başarısız olduğu yönünde iddialar ileri sürülmüştür. Amerika’nın Afganistan topraklarından geri çekilme manevrasını Çin’in “Bir Kuşak Bir Yol” girişimine karşı stratejik bir adım olarak gören değerlendirmeler de yapılmış; bu strateji ile Çin’i de SSCB’den sonra “İmparatorluklar Mezarlığı’na” mahkûm etmeye çalıştığı yönünde analizler yapılmaya başlamıştır. Netice itibari ile Kabil hükümetinin düşmesi ile de facto olarak yönetime gelen Taliban de jure olarak henüz hiçbir ülke tarafından tanınmamış, idareyi ele aldığı süre itibari ile I. Taliban döneminden farklı olduğunu ileri sürerek diğer ülkeler tarafından tanınma talebinde bulunmuş ve bu süreç Taliban yönetimi ile Pekin’i yakınlaştırmıştır. Sui generis bir yapıya sahip olan Taliban, devlet dışı aktör olma özelliğini terk edip, devlet olma yolunda girişimde bulunan melez bir güvenlik aktörü olarak ortaya çıkmıştır.
Taliban, Afganistan coğrafyasındaki en önemli muharip güç olarak bilinmektedir. Varlığını düşman algısı ve öteki üzerine konsolide eden Taliban için Çin daha önce alışık olmadığı bir aktör olarak karşısında durmaktadır. Zira Çin Afganistan’da İngiltere, Rusya ve Amerika’nın aksine muharip bir güç olarak bulunmamaktadır. Aksine, Taliban’ı ekonomik anlamında iş birliği yapabileceği bir aktör olarak görme eğilimindedir. Bir Kuşak Bir Yol İnisiyatifi kapsamında kalkınma ve ekonomi temelli adımlar atan Çin, Afganistan topraklarında “Borçlandırma Diplomasisi” stratejisini uygulama eğilimindedir.
Amerika’nın bölgeden çekilmesi sonrası NATO ülkelerini de arkasına alarak Afganistan’a uyguladığı ambargo, Taliban yönetimini kaynak arayışına itmiş ve Çin için stratejik bir fırsat doğmuştur. Taliban yönetiminin “meşru şiddet tekelini elinde tutma”, “BM nezdindeki ülkelerce tanınma’”, “etnik çatışmayı engelleme”, “iç güvenliği sağlayarak ekonomiyi canlı tutma”, “mevcut kaynakların işletilmesi” ve “kuramsallaşma” çabaları doğal olarak iş birliği ihtiyacını arttırmış ve Çin bu iş birliğinin ilk talepçisi olmuştur.
Hibetullah Ahundzade emirliğinde Afganistan’da ikinci yılına giren Taliban hükümeti, 1996-20021 yılları arasında yönetimi elinde bulunduran Molla Ömer’in I. Taliban döneminden farklı olarak daha pragmatik bir tutum sergileme eğilimdedir. Bunun ilk göstergesi, Afganistan için hayati öneme sahip olan başta Kabil havaalanı olmak üzere, Mezar-ı Şerif, Herat ve Kandahar havaalanlarının işletim hakkını Birleşik Arap Emirlikleri’ne vermesidir. [2] Bir diğer nokta ise Afganistan’ın sahip olduğu en önemli madeni kaynaklardan biri olan lityum madenlerinin ortak işletimi için Pekin yönetimi ile anlaşmaya varılmasıdır. Bu anlaşma sırasında Taliban herhangi bir ülkenin hamiliğinden ziyade ortak bir partner gibi hareket etme eğilimindedir ve kontrolü kaybetmeme konusunda daha dikkatli davranmaya çalışmaktadır.
Taliban için en önemli risk unsuru ise yine kendi uygulamaları nedeni ile meşru şiddet kullanım tekelini kaybetmesidir. Afganistan içinde çatışmaya sebep verebilecek uygulamaları kategorize edecek olursak, şunları sıralayabiliriz:
Etnik Ayrımcılık:
Afganistan’da Peştun, Özbek, Tacik, Türkmen, Hazara gibi etnik çeşitliliğin olduğu bir demografik yapı mevcuttur. Fakat Taliban içerisindeki hâkim yapı Peştunlardan oluşmaktadır. Yeni yönetim göreve geldiği ilk süreç ile birlikte yönetim kadrolarında değişikliğe gitmiş ve Peştunlar harici diğer etnik gruplar kademeli olarak refüze etmeye başlamıştır. Üst düzey yönetim kademesine yapılan atamalar yine Peştunlar arasından seçilmektedir. Bu atamalardan en rahatsız olan kesim, Özbek asıllı Afgan halkıdır. Ayrıca Özbekler ile Türkmenler arasında yaşanan gerginlikte Taliban Özbeklere karşı Türkmenleri destekleme eğilimindedir. Özbek General Raşid Dostumun Taliban’a karşı destek talebi çağrısının hemen akabinde Şibirgan bölgesinin Askeri sorumlusu olan Özbek asıllı komutan görevinden alınarak yerine Türkmen asıllı bir komutan atanmıştır. Hazaralar ise gerek etnik gerek mezhepsel ayrımcılığa maruz kalmakta ve benimsemiş oldukları şii inanç Taliban tarafından hedef alınmaktadır. Bu refüze uygulaması Hazaraları Afgan milli bilincinden İran’ın hamiliğine sürüklemektedir. Dil noktasında da Peştucanın giderek Farsçanın ve Daricenin yerini aldığı Belh Üniversitesinde bulunan Farsça tabelalar indirilerek yerine Peştuca tabelalar asılmaya başlanmıştır. Bu uygulama bölgede etnik gerilimi arttırmaktadır.
Kadınlara Yönelik Uygulamalar
Her ne kadar 1996 yılında yönetime gelen I. Taliban döneminden farklı olduğunu ileri sürse de kadınlara yönelik kısıtlayıcı uygulamalar ve yasaklar II. Taliban yönetimi için önemli bir handikap olarak durmaktadır. Kabil ve güney vilayetlerde kadınlara yönelik yasaklar sosyal hayatta kısmi olarak uygulamaya konulmaktadır. Fakat halihazırda başta Kabil hava alanı olmak üzere belirli iş kademelerinde kadınlar çalışma hayatlarına devam etmekte ve burka zorunluluğu da bulunmamaktadır. Mezar-ı Şerif gibi Özbek ve Türkmenlerin yoğun yaşadığı bölgelerde ise uygulamalar daha esnektir ve kız çocukların okula gitmeleri yönünde henüz bir yasak getirilmemiştir. Taliban kadınlara yönelik kararlarda daha temkinli bir yol izlemekte; siyasal ve ekonomik meşruluğunu sağladığı oranda kısıtlamaların boyutunu arttırmayı tercih etmektedir.
Cihat Medreseleri
Hibetullah Ahundzade’nin talimatı ile her vilayette bin kişi olmak üzere 34 vilayette toplam 34.000 bin öğrenciden oluşan cihat medreseleri açılmıştır. Söz konusu medreselerde okutulan müfredat öğrenciler arasında şiddet ve tekfir eğilimin artmasına sebep olacak içerikleri barındırmaktadır. Zira Afganistan’daki genel medreselerde okutulan Hanefi-Diobendi müfredatından farkı kitap ve eserler mevcuttur.
DEAŞ’ın Horasan Grubu
Taliban’ın şiddet tekeline temel başkaldırı, hiç kuşkusuz bölgede yapılanmaya giden DEAŞ’ın Horasan grubudur. Fakat bu grup hakkında ilk dikkat çekilmesi gereken nokta şudur ki örgüte katılıma ve Taliban’a yönelik saldırılara zemin hazırlayan unsur, DEAŞ’ın sahip olduğu radikal/tekfiri Selefiliğin dışında bölgede Taliban’ın uyguladığı etnik refüze uygulamalarıdır. Zira Horasan grubuna katılımın ağırlıklı ortalamasını Özbekler oluşturmaktadır. Amerika’nın askeri birliklerini Afganistan’dan çekmesi ve Çin’in bölgede var olma girişimleri dikkate alındığında, Taliban için en önemli engellerden birinin DEAŞ’ın Horasan grubu olması kuvvetle ihtimaldir.
Sosyal Medya ve Tik-Tok
Taliban varlığını düşman algısı üzerine konsolide etmiş muharip bir gruptur. Peştun kültüründen gelen dayanıklı yapıları onlara savaşçı bir özellik kazandırmış, 1979-1989 yılları arasında Ruslar ile yapılan savaşta önemli bir direniş göstererek SSCB’nin dağılmasına giden süreci başlatmışlardır. Fakat küreselleşme ve teknolojik gelişmelerle ortaya çıkan sosyal medya akımları Taliban ve askerlerini de etkilemiştir. 2001 yılı sonrası kırsalda mücadelesini sürdüren Taliban, 2021 yılı itibari ile tekrar şehir hayatına inmiş ve modern dünyanın sanal yüzü ile yüzleşmeye başlamıştır. Taliban askerleri arasında gözlemlenen instagram, tik-tok gibi sosyal medya uygulamaları, yönetimi elinde bulundurmanın getirdiği rahatlık ve kendi terminolojileri ile dünyevileşme sürecinin orta ve uzun vadede Taliban’ı var eden muharip özelliğine büyük sekte vuracağı düşünülmektedir.
[1] https://www.sigar.mil/pdf/lessonslearned/SIGAR-21-46-LL.pdf
[2] https://www.reuters.com/world/exclusive-united-arab-emirates-set-run-kabul-airport-deal-with-taliban-sources-2022-07-07/