İç güvenlik istihbaratı, toplumsal huzur ve güvenin tesis edilmesi amacıyla, toplum ve devlet için yasa ile belirlenen şartlar ve sınırlar çerçevesinde, mutlak bir gizliliğin aksine denetlenebilir bir gizlilik alanı içerisinde, ihtiyacın belirlenmesi, bilgi alma, değerlendirme, analiz ve dağıtım aşamalarından oluşan spesifik bir istihbarat türü olarak ifade edilebilir.
Günümüzde ulusal ve uluslararası ölçekli tartışmalar mercek altına alındığında, toplumları etkileyen, ekonomik göstergeleri değiştiren ve uluslararası diplomaside köşe taşlarını oluşturan en önemli sorunların/konuların başında “güvenlik” probleminin geldiği açıkça görülmektedir. Ayrıca yaşanan güvenlik tartışmaları da toplumdan topluma ve zamandan zamana göre farklılık göstermektedir. Diğer bir anlatımla, toplumların gelişmişlik düzeyleri ve demokratikleşme seviyeleri, güvenlik sorunlarını nasıl gördükleri ve nasıl ele aldıkları ile doğrudan ilintilidir.
Gelişmiş demokrasiye sahip toplumlarda, güvenlik anlayışının özünde “tepkisel (reaktif) polislik” değil “önleyici (proaktif) polislik” kavramının egemen olduğu görülmektedir. Tepkisel (reaktif) polislikte, bir eylemin gerçekleştikten sonra olayın aydınlatılması, faillerin yakalanması ve eylemden kaynaklanan zararlarının telafi edilmesi amaçlanırken, önleyici (proaktif) polislikte ise eylemin henüz gerçekleşmeden önlenebilmesi temel hedef olarak belirlenmiştir. Tepkisel polislikten önleyici polisliğe geçiş süreci ise; güvenlik hizmetlerinde önleyici istihbarat birimini doğurmuş ve güçlendirmiştir.
Özellikle 11 Eylül terörist saldırıları sonrası daha çok tartışılan bir kavram olan iç güvenlik istihbaratının; konu, kapsam ve sınırlarının ne olduğu bu faaliyetin hangi birim veya birimler tarafından yürütüleceği ve iç güvenlik istihbaratının hangi metot, taktik ve prensipler üzerinde gerçekleştirileceğinin net olarak belirlenmesi hiçbir toplum ve devlet için kolay olmamıştır. Yukarıda belirtildiği gibi bu tartışma alanında da, toplumların gelişmişlik düzeyleri ve demokratikleşme seviyeleri, iç güvenlik istihbaratını nasıl gördükleri ve nasıl şekillendirdikleri hususunda en temel belirleyicidir.
İstihbarat kavramı genellikle amaçlarına, tüketicilerine, metotlarına, gizlilik tiplerine ve son olarak da istihbarat çarkına göre tanımlanmaktadır. Bu çerçeveden hareketle, tüm bu değişkenlerin farklılaşması veya değişmesi durumunda yeni ve farklı istihbarat türlerinin ortaya çıktığı ifade edilebilir. Farklı istihbarat türlerinin amaç, tüketici, metot ve gizlilik gibi temel yapıtaşları ile ilgili değişkenlere sahip olmaları farklı istihbarat türlerinin hem doğalarının (yaşam alanlarının) hem metotlarının hem başarı kriterlerinin hem de değerler sisteminin birbirinden farklı olacağına işaret etmektedir. Bu yaklaşım çerçevesinde iç güvenlik istihbaratı en kısa ifade ile toplumsal huzur ve güvenliğin tesisi amacıyla yapılan istihbarat faaliyetleri olarak özetlenebilir.
İngiltere ve ABD gibi birçok modern demokrasilerde iç güvenlik istihbaratının ayrı bir sivil birim olarak yapılandırıldığı görülmektedir. Bunun aksine otoriter rejimlerde ise; askerî istihbarat ve polis kurumlarının arasındaki sınırın net olarak belli olmadığı ve kurumlar arasındaki yetki ve sınırların birbirinden ayırt edilemeyecek şekilde karmaşık olduğu bilinmektedir. Genel olarak söylemek gerekirse, otoriter rejimlerdeki güvenlik istihbaratı servisleri, daha ziyade “siyasal polis” olarak görev yapmaktadır. Otokratik toplumlarda güvenlik istihbaratının genelde sivil denetimden uzak ve askerîleşmiş siyasî polisler tarafından yürütülmesi tercih edilmektedir. Bu tür durumlarda insan hakları kısıtlanmakta, politik açmazlara askerî müdahaleler ile çözüm aranmakta ve iç güvenlik istihbaratı çoğu zaman asker elinde bulunmaktadır.
İç güvenlik kavramının, kişi hak ve özgürlüklerinin korunması temelinde tanımlanması, demokratikleşme düzeyi yüksek toplumlar açısından önemlidir. Buna göre iç güvenlik bireyin, toplumun ve devletin güvenliğinin sağlanmasıdır. Ulusal güvenlik tesis edilirken bireyin değerleri ihlal edilmemeli, bireyin güvenliği tesis edilirken de ulusal güvenlik zafiyete düşmemelidir.
İç güvenlik istihbaratının konusunun dar konseptte ele alınmaması (sadece asayiş suçlarıyla sınırlı tutulmaması) da yine gelişmiş toplumlar açısından önemli bir başka husustur. Buna göre iç güvenliği tehdit eden diğer unsurlar da iç güvenlik istihbaratının ilgi ve sorumluluk sahası içinde tutulmalı ve bu tehditlere karşı da iç güvenlik istihbaratı, kendine has metot, taktik ve değerler sistemine (demokratik ve etik ilkeler) bağlı olarak faaliyet yürütmelidir.