Özgürlükler ile güvenlik arasındaki ilişki, hukuk ve siyaset teorisinin önemli tartışma konularından birisidir. Ancak terörizmin yaygınlaşmasıyla birlikte, özellikle 11 Eylül saldırılarından sonra özgürlük ve insan hakları ile güvenlik arasında nasıl bir ilişki olması gerektiği sorunu küresel çapta daha fazla ilgi odağı olmuştur.
Herhangi bir kısıtlamaya, zorlamaya bağlı olmaksızın düşünme veya davranma, herhangi bir şarta bağlı olmama durumu olarak tanımlanan özgürlük, ulus devletlerin ve modern toplumların ortaya çıkmasıyla birlikte bireysel, toplumsal ve siyasal anlamıyla en temel insanî değerler arasında yer almıştır. Özgürlüklerini yaşayabilme, geliştirebilme ve temel haklarını kullanabilmeleri için insanların güvenlik içinde olmaya ve güvenli bir ortama ihtiyaçları vardır. Bu bağlamda, çoğunlukla özgürlük ve güvenliğin birbiriyle simbiyotik bir ilişki içerisinde ve birbirlerini tamamlayan kavramlar olduğu ifade edilmiştir. Bu yaygın görüşe göre özgürlük ile güvenliğin çoğu durumda birbirini tamamladığı, birbirinin rakibi olmaktan ziyade ön şartı olduğu kabul edilmiştir.
Demokratik hukuk devletlerinde özgürlük ve güvenlik dengesi, kişinin temel hak ve hürriyetlerindeki kısıtlamalarda aşırıya kaçmadan, kamu düzeni ve güvenliğinin makul bir denge içerisinde tesis edildiği durumu ifade etmektedir. Ancak, özgürlüğü kısıtlamanın veya azaltmanın herkes için daha fazla güvenlik sağlayıp sağlamayacağı, devletlerin güvenliği sağlama gerekçesiyle otoriterleşme eğilimine girip girmeyeceği konusundaki belirsizlikler, özgürlük-güvenlik dengesinin ideal hali üzerindeki tartışmaların kaynağını oluşturmuştur.