Doç. Dr. Hüseyin Alptekin (Milli Savunma Üniversitesi)
Terör örgütü PKK, terör eylemlerine başladığı ilk dönemlerden beri propaganda söyleminde kadına merkezi bir rol biçmektedir. Ancak bu rol, özellikle 2010’lu yıllar ve sonrasında hem daha belirginleşmiş hem de kavramsal açıdan belirli bir slogan etrafında kristalize edilmiştir. PKK, kadın söylemini “kadın, yaşam, özgürlük” ifadesiyle sloganlaştırırken, seçilen kavramların örgütün gerçek pratiğiyle bağı pek çok sloganda olduğu gibi ikinci planda kalmaktadır. Fransız düşünür Voltaire, Kutsal Roma İmparatorluğu için “ne kutsal ne Roma ne de bir imparatorluk” ifadesini kullanmıştı. Terör örgütü PKK’nın da “kadın, yaşam, özgürlük” mottosu bu üç kavrama da tezat oluşturan bir örgüt pratiğine rağmen örgüt söyleminde tekrarlanmaktadır. Nitekim PKK pek çok uluslararası rapora da yansıdığı üzere sadece yetişkin kadınları değil, kız çocuklarını da zorla silah altına almış bir örgüttür. İnsan Hakları İzleme Örgütü konuyla ilgili çarpıcı bir raporunda 12 yaşındaki bir kız çocuğu dahil pek çok çocuğun Suriye’de örgüt tarafından militan haline getirildiği bilgisini sunmuştur. Rapora göre, PKK’nın Suriye’deki kolu PYD tarafından silah altına alındığı tespit edilebilen 59 çocuktan 10’u 15 yaş altındadır. Kadını ölüme ve esarete iten, çocukları annelerinden zorla ayıran bir terör örgütü için kadın, yaşam ve özgürlüğü bir sloganda birleştirmek oldukça abartılı, daha doğrusu gerçekle çelişen bir propaganda örneği oluşturmaktadır.
PYD örneğinde kampanyalarla desteklenen, “yaşam için savaşan özgür kadın” imgesi Batı başkentlerinde PKK/PYD’ye meşruiyet kazandırma gayesi taşıyan bir promosyon çabasının metası haline gelmiştir. Hatta 2009-2013 yılları arasında ABD Dışişleri Bakanlığı yapmış ve 2016 ABD Başkanlık seçimlerinde başkan adayı da olmuş Hillary Clinton da doğrudan kendi ailesinin prodüksiyon firmasınca PYD’nin kadın “savaşçıları” hakkında bir televizyon dizisi çekeceklerini duyurmuştur.
Terör örgütü PKK’nın kadına biçtiği “değer”
Peki PKK ve PYD’nin kadınlar için yaşam ve özgürlük sunma vaatleri örgüt pratiğinde nasıl bir karşılık buluyor? Geçtiğimiz hafta İstiklal Caddesi’ne bombayı bırakan ve saldırı sonrasında güvenlik güçlerince yakalanan kadının görüntüleri, kadınların örgütün terör eylemleri için özellikle seçilerek araçsallaştırılması hususunda yeterince net bir kanıt sunuyor. Ancak bunun da ötesinde PKK ve kadın dendiğinde örgüt pratiğinin öne çıkardığı ilk gerçek, kadınların canlı bomba olarak kullanıldığı intihar saldırılarıdır. PKK militanı, “Zilan” kod adlı Zeynep Kınacı 30 Haziran 1996 tarihinde hamile kılığına girerek düzenlediği intihar saldırısında 8 askerin şehit olmasına, 29 askerin ise yaralanmasına yol açmıştı. Kınacı’yı, üzerine yerleştirilen bombalarla patlatılan başka kadın militanlar da takip etmişti. HDP Kurucu Eş Başkanı Sabahat Tuncel de Kınacı anmalarına katılmış, “Zilan yoldaş özgürlük hareketi açısından önemli bir isimdir. Zilan yoldaş, sadece sisteme karşı kendi bedeninde bomba patlatmamış, aynı zamanda erkek egemen sisteme karşı kadın mücadelesine önemli bir çıkış yapmıştır.” ifadelerini kullanarak PKK ve HDP’nin kadına ve intihar bombacılarına bakışını özetlemiştir. “Kadın, yaşam, özgürlük” üçlemesi PKK için üstündeki bombayı patlatarak insan öldüren bir pratiğin absürt ve tezat sloganı olmuştur.
“Kadının, yaşamın, özgürlüğün” asıl savunucuları Diyarbakır anneleri
Terör örgütü PKK, Kürt kadınını intihar saldırısı düzenleyen militanlara, yani “öldükçe ve öldürdükçe özgürleşen” militanlara indirgerken, kadın ve yaşamı buluşturan gerçek bir pratik üç yılı aşkın bir süredir Diyarbakır’da bilfiil sürdürülüyor. 3 Eylül 2019’dan bu yana devam eden Diyarbakır annelerinin evlat nöbeti, çocuklarını esaretten ve bekleyen ölümden kurtarmak için çabalayan annelerin kadın, yaşam, özgürlük kavramlarının içini doldurduğu bir eylem örneği oluşturmuştur.
12 yaşındayken kandırılarak kaçırılan Mevlüt Ariç’in ailesinin de eyleme katılımıyla 326’ya yükselen aile sayısı Diyarbakır’da annelerin başını çektiği bu eylemin halen genişlediğini gösteriyor. Nitekim evlat nöbetleri Diyarbakır ile sınırlı kalmamış, Hakkari’den Van’a, Şırnak’tan Muş’a kadar pek çok şehre yayılmıştır.
“Dünya kamuoyu Diyarbakır annelerinin sesini duymaktan kaçınıyor”
Terörle mücadele sınır ötesinde artırılmışken ve daha etkin askeri imkan ve kabiliyetlerle bizzat Türk Silahlı Kuvvetlerince sürdürülürken örgütün insan kaynağını kurutabilecek böyle bir sivil inisiyatif askeri mücadele kadar önemli bir terörle mücadele imkanı ortaya koymuştur. Diyarbakır anneleri “Çocuklarımız artık ölmesin!” çağrısıyla kadınların yaşama olan desteğini, çocukların PKK esaretinden kurtarılması talebiyle özgürlüğe olan vurgularını PKK’dan çok daha güçlü ve inandırıcı bir tonda duyuruyor. Ne var ki dünya kamuoyu bu sesi duymak ve duyurmaktan kaçınıyor. Elleri silahlı, kiminin üstünde bomba düzenekleri bulunan PKK/PYD’li militanlar kahramanlaştırılırken Diyarbakır anneleri, değil yabancı medya organları kimi Türk medya organlarınca dahi görmezden geliniyor. Dahası HDP ve kimi siyasi partiler Diyarbakır annelerinin evlat nöbetini günlük siyaset konusu yapabiliyor yahut annelerin sesini duyurmaktan özellikle kaçınabiliyor. Ölen PKK’lı militanların taziyelerine katılan, Türkiye’yi kimyasal silah kullanmakla itham edebilen, terörle mücadelenin etkili enstrümanı SİHA’ları eleştirmekten geri durmayan kimi siyasiler, PKK’nın elindeki çocukların kurtarılması söz konusu olunca konuyu ülke gündeminden uzakta tutabilmek için çaba sarf edebiliyor.
Diyarbakır anneleri gibi uzun süreli, birden fazla şehirde koordine olabilen, yüzlerce ailenin bilfiil katıldığı ölçekte bir sivil inisiyatif daha önce görülmemiştir. PKK terör örgütü ve HDP, yer yer de HDP ile örtülü ilişkiler içerisindeki başka siyasi partiler, HDP’nin kadına verdiği sözde değerden bahsededursun, Diyarbakır anneleri hak ettiği değeri toplumun aklı selim sahibi geniş kesimlerinde görmelidir. AA