Doç. Dr. Hasan ACAR (Jandarma ve Sahil Güvenlik Akademisi)
Bu çalışma yazarın, “Küresel Terörün Uluslararası Politikadaki Yeni Aktörü: Hibrit Savaş Modeli” (Küresel Terör ve Güvenlik Politikaları içinde, Ed. Hasan ACAR), isimli kitap bölümünün gözden geçirilmiş ve sadeleştirilmiş halidir.
1. Giriş
İnsanoğlu dünyada var olduğundan beri yaşamını sürdürmek için bir mücadele ve savaş içerisindedir. İnsanlığın toplumsallaşması ile birlikte bu mücadele, bireysel mücadeleden farklı olarak müşterek bir çabaya dönüşmüştür. Küresel münasebetler içerisinde savaş ihtimali, devletlerin kendilerini sürekli hazır tutmak için çaba gösterdikleri durumlardan biri olarak gözükmektedir. Devletler bu çaba içerisinde silah teknolojilerini, teknik imkân ve kabiliyetleri ile donanımlı insan gücünü arttırmayı hedeflemektedir. Teknolojik gelişmelerin hızı sayesinde bu hedeflere ulaşmak günümüzde kısa sürede mümkün hâle gelmiştir. Buna karşın, postmodernliğin etkisiyle gelişen kavramsal belirsizlikler, günümüz savaş alanını ifade etme noktasında yetersiz kalmaktadır.
Yasadışı unsurlar açısından az maliyetle kitlesel eylemlerde bulunabilmenin yarattığı rahatlık, devletler açısından toplumsal belirsizlik ve korkuların artmasına neden olmuştur. Küreselleşmenin etkisiyle gelişen bu yeni kaotik ortam içerisinde, tehdidin nereden geleceği her geçen gün daha çok belirsizleşmektedir. Bu çalışma, ortaya çıkan bu yeni düzeni ifade etme çabasıyla kavramsallaştırılan ve yeni nesil savaş modeli olarak kabul edilen “hibrit savaşı” modelinin kamu güvenliği açısından önemini ortaya koyma çabası taşımaktadır.
Günümüzde savaş kavramı, küreselleşmenin etkisiyle ilk çağlardaki görüntüsünden çok uzak ve farklı birçok faktörün etkisiyle şekillenen bir görünüme sahiptir. Nükleer ve teknolojik gelişmelerin yaşandığı günümüzde, geçmişteki düzenli savaşların aksine çatışmalar düşük yoğunluklu olarak seyretmektedir. Ancak bu durumun sonsuza kadar böyle devam edeceği yönünde devletler arasında ortak bir uzlaşı söz konusu değildir. Aksine, Orta Doğu coğrafyası günümüzde birçok çatışma ile karşı karşıyadır. Çatışmaların düşük yoğunluklu seyretmesi, güçlü teknolojilerin vereceği zararların akıl almaz bir duruma ulaşabileceği ve insanlığın sonunu getirebileceği korkusu olarak değerlendirilebilir. Bu nedenle günümüzde, devletler arası münasebetler adeta bir satranç tahtası üzerinde, hamleler öncesi uzun süre düşünülen ve müteakip alternatif hamlelerin sürekli değerlendirildiği bir oyuna dönüşmüştür.
Buradaki önemli nokta, silah teknolojilerinde yaşanan gelişmelerin insanlık üzerinde yaratacağı yıkıcı etkidir. Devletler bu yıkıcı etkiyi gerçekleşmeden savuşturmak ve hasım devlete caydırıcılık yaratmak adına, silahsızlanmayla ilgili uluslararası metinlerde varılan mutabakatların aksine tüm güçlerini seferber etmektedir.
2. Savaşın Değişen Karakteri
Toprağa sahip olma ve uçsuz bucaksız sınırlara ulaşmanın hayati öneme sahip olduğu Westphalia sisteminde, devletler güçlerini orduyu geliştirme ve savaş yapma kapasitelerini arttırma üzerine kurgulamıştır. Disiplin ve şiddetin hızla tırmandığı, orduların devletlerin simgeleri hâline geldiği bu teritoryal devlet modelinde, uluslaşma fikri ile birlikte savaşların doğası topyekûn bir hâle bürünmüştür. Topyekûn savaş tabiri;“Bir ülkenin, düşmanı olan diğer ülkenin tüm savaş kapasitesini (askerî, ekonomik, teknolojik, insani) yok etmek amacıyla, kendi kaynaklarının tümünü, topyekûn bir planlama ve genel strateji çerçevesinde seferber ederek yürüttüğü savaş biçimi” olarak tanımlanmıştır. Savaşın topyekûn bir hâl almasında kuşkusuz 1789 Fransız Devrimi’nin önemli bir yeri bulunmaktadır. Devrimle birlikte devletlerde ortaya çıkan uluslaşma fikri, savaş tarihi açısından yeni bir dönüm noktasının başlangıcı olmuştur. Bu süreçte ulus devlet fikrinin gelişmesi ile birlikte halk içerisinde vatanı için savaşma anlayışı yükselerek toplumların birlik ve beraberliğinin güçlendiği yeni bir dönem başlamıştır. Milliyetçi fikirlerin temelini de oluşturan bu anlayış, toplumların daha kuvvetli ve süratli bir şekilde cepheleşmesine yol açmıştır. Savaşların ulus devletleri kapsayan bu cepheleşmiş hâli ile birlikte, tarihinde görülmemiş büyüklükte kitlesel kayıplarla sonuçlanan uluslararası çatışmalar ortaya çıkmıştır. Savaşın topyekûn bir hâl aldığı toplum yapısındaki bu gelişmelere bir de Sanayi Devrimi’nin getirdiği yüksek üretim gücü ve bu gücün arttırılması için ortaya çıkan dünya üzerindeki yeni pazar arayışları eklendiğinde, savaşların kitlesel seyri daha çok kuvvetlenmiştir (Embel, 2016: 154-155).
Klasik güç dengesinin kurulduğu tarih olarak kabul edilen 1815 Viyana Kongresi ile birlikte ortaya çıkan dönemler dışında, insanlık tarihi boyunca savaş, sıkça kullanılan politik bir araç hâline gelmiştir. Birinci ve İkinci Dünya Savaşları sonrasında ortaya çıkan tablo, savaşın yıkıcı doğasını insanoğlunun bir kez daha anlamasına vesile olmuştur. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra başlayan bloklaşmaların etkisiyle başlayan ve 1991 yılına kadar devam eden Soğuk Savaş Dönemi, kısmi bir çatışmasızlık dönemi olarak kabul edilmektedir. Soğuk Savaş Dönemi, birçok devletin bağımsızlık mücadelesi vermesine ve Vietnam Savaşı, Kore Savaşı, Afganistan Müdahalesi gibi çatışma süreçlerine rağmen, savaş tarihinde bir barış dönemi olarak kabul edilmektedir. İkinci Dünya Savaşı sonrasında başlayan bu dönem, ABD’nin 1991 yılında tek kutuplu yeni dünya düzenini kurma çabasının bir ürünü olarak değerlendirilebilecek Irak müdahalesi ile birlikte şekil değiştirmiştir. ABD’nin yanında bu dönemde Balkanlar, Kafkaslar ve Orta Doğu coğrafyalarında cereyan eden etnik savaşlar, savaş kavramının uluslar arası hukukta gündeme taşınmasına vesile olmuştur. 2001 yılına kadar değişimine bu bağlamda devam eden savaş kavramı, 11 Eylül 2001’de ABD’de meydana gelen terör saldırısı ile yeni bir boyut kazanmıştır. Bu dönem, savaşın değişen karakteri içerisinde terör örgütlerinin varlığının yoğun bir şekilde hissedilmeye başlandığı bir dönem olmuştur. Terör örgütlerinin varlığının hissedilmeye başlaması ile birlikte savaşın değişen karakteri açısından yeni bir dönem başlamıştır. Etnik ve mezhepsel ayrılıklardan istifade ile hareket eden terör örgütleri, “vekâlet savaşları” olarak ifade edilen ve devletlerin birbirleri ile terör örgütlerini kullanarak mücadele ettikleri, tüm amacın karşı tarafı yok etmek olduğu, müşterek taktiklerin bir arada kullanıldığı yeni nesil bir savaş stratejisini ortaya çıkarmıştır (Karabulut, 2017: 116-117).
3. Yeni Nesil Savaş Konsepti
Güvenlik kavramı Soğuk Savaş sonrasında genişlemiş ve devletin güvenliğinin sağlanmasında toplumsal işbirliği ile bireysel çabaların değeri ortaya çıkmıştır. Uluslar arası İlişkiler Kuramları arasında “realist” olarak ifade edilen kuramlar, devletlerin güvenlik politikalarını açıklamakta tatminkâr olmaktan uzak kalmıştır. Marksizm’den etkilendiği de ifade edilen bu süreç, stratejik bakış açılarının reddine yönelik olarak Uluslararası İlişkiler literatüründe yer almaya başlamıştır (Karaosmanoğlu, 2011: 6).
Eski ve yeni nesil savaş kavramını ayıran düşüncenin temelinde, savaşı yöneten ve yürüten karşılıklı aktörler yer almaktadır. Savaşın yeni karakteri içerisinde yer alan aktörler devletler değildir. Günümüzde yeni nesil ve “şebeke savaşları” olarak ifade edilen bu yeni anlayış içerisinde etnik ve dinî gruplar, sivil toplum kuruluşları, terör örgütleri, küresel aktörler tarafından finanse edilen tetikçiler, menfaat temin etmek üzere hareket eden yerel işbirlikçileri, gönüllüler ve uluslararası şirketler gibi birçok aktör yer almaktadır. Savaş bu noktada söz konusu aktörlerin etki alanlarını genişletmek ve şebekelerini güçlendirmek için kullandıkları bir metot ve araç konumundadır. Savaşın değişen bu karakteri teknolojik gelişmeler ve taktiksel değişimlerden ziyade siyasi ve sosyolojik tahlillerle açıklanabilecektir. Şebeke savaşlarının konvansiyonel cephe savaşları gibi kesin bir galibi veya mağlubu yoktur. Bunun yanında bu savaşları engellemek ve bitirmek zordur. Çünkü karakteri itibarıyla yeni nesil savaşlar kısa sürede bitmeyecek bir süreçte karşılıklı güç mücadeleleri üzerine şekillenmiştir (Karaosmanoğlu, 2011: 11-12).
Savaşın değişen karakteri ile birlikte günümüzde ortaya çıkan yeni nesil savaşın özelliklerini şu şekilde sıralamak mümkündür:
• Yeni nesil savaşların sebepleri çoğunlukla etnik ve dinî temellidir.
• Yeni nesil savaşlarda yasadışı ve organize suç örgütleri aktif rol oynamaktadır.
• Yeni nesil savaşlar maliyet olarak geçmiş dönemlere kıyasla daha düşük maliyetlidir.
• Yeni nesil savaşlar konvansiyonel olarak değil gayrinizamî unsurlarla yürütülmektedir.
• Yeni nesil savaşlarda yaşanan sivil insani kayıpların oranı geçmişe kıyasla yüksektir.
• Yeni nesil savaşlarda sivil-asker ayrımı yapmak güçleşmiştir.
• Yeni nesil savaşların kural ve kaidesi yoktur. Dolayısıyla savaşı önlemeye veya bertaraf etmeye karşı yöntem geliştirmek güçtür.
• Yeni nesil savaşlara terörizm hâkimdir. Bu nedenle terörün finansmanını sağlayacak yasadışı faaliyetler yaygın olarak kullanılmaktadır.
• Yeni nesil savaşlar genelde ülkelerin kendi topraklarından uzak coğrafyalarda gerçekleşmektedir.
• Yeni nesil savaşlarda kamu otoritesinin zafiyeti savaşın seyrini önemli oranda etkilemektedir.
• Yeni nesil savaşların yöntemi olmadığı için kullanılan şiddetin de bir sınırı yoktur.
• Yeni nesil savaşlar cephe savaşlarından ziyade yerel halkın aktif olarak kullanıldığı bir iç savaş özelliği göstermektedir.
• Yeni nesil savaş, insani müdahale kavramını gündeme getirmiştir.
Söz konusu bu kavramı hasım ülkeler kendi lehlerinde kullanarak menfaatlerini temin edebilmekte ve bu kavram yoluyla faaliyetlerine meşru bir müdahale görüntüsü vermektedir. Yeni savaş modelinde bahsedilenler ışığında, yapılacak dikkat çekici gözlemlerden çıkarılacak en önemli sonuçlardan biri, savaşların günümüzde ağırlıklı olarak etnik ve mezhepsel faktörler nedeniyle ortaya çıkmasıdır. Özellikle son yıllarda Arap coğrafyasında yaşanan olumsuzluklar bu durumun göstergelerindendir. Etnik ve dinî ayrımlardan istifade ile yürütülen bu yeni savaş modelinde (Yıldırım, 2018: 9) güçlü devletlerin hedeflerine ulaşma için izleyecekleri strateji bu ayrımın daha da derinleştirilmesi olacaktır.
4. Savaşın Postmodern Aktörü Olarak Hibrit Savaş
Hibrit savaş kavramı son yıllarda sıklıkla kullanılmasına rağmen kavram hakkında fikir birliğine ulaşılmış bir tanım bulunmamaktadır. Bu nedenle hibrit savaş, savaşın değişen karakteri içerisinde ele alınması gereken bir savaş modelidir. Hibrit savaş, millî gücün bütün unsurlarının aktif rol oynadığı bir savaş türüdür. Klasik savaşın özellikleriyle günümüz savaşlarının özelliklerini harmanlayarak kullanan yeni nesil bir savaş modelidir. Yöntem olarak gayrinizamî olmasının yanında savaş dışındaki aktörlerin de savaşın seyrini değiştirebildiği bir modeldir. Bu nedenle hibrit savaşı, sonuca birçok faktörün etki ettiği bir savaş modelidir (Toptaş, 2015: 4).
Hibrit, Türk Dil Kurumu (TDK) tarafından Türkçede kelime anlamı olarak “melez” (isim anlamıyla) ve “iki farklı güç kaynağının bir arada bulunması” (teknoloji anlamıyla) şeklinde tanımlanmıştır (TDK, 2019). İngilizcede hibrit (hybrid) kavramı, “iki farklı elementin bir araya getirilmesinden oluşan şey” şeklinde tanımlanmıştır (Oxford, 2019).
Savaşın hibrit şekli, hasım devlete karşı en az iki farklı savaş yönteminin birlikte uygulandığı bir savaş anlayışını ifade etmektedir. Fransız Devrimi ile ortaya çıkan uluslaşma fikrinin etkisiyle yaşanan savaşlar, savaş tarihinin geçmişine kıyasla yüksek yoğunluklu olarak yaşanmıştır. Savaşın bu yüksek yoğunluklu seyri ile birlikte, harp silah araç ve gereçlerinin kuvveti açısından birbirine kıyasla daha güçsüz olan taraf, aradaki farkın ortadan kaldırılması amacıyla farklı savaş yöntemlerini bir arada kullanmaya başlamıştır. Son birkaç on yıla kadar savaş yöntemlerinin bir arada kullanılması, “bileşik savaş” olarak ifade edilen bir savaş yöntemi ile açıklanmıştır. Bileşik savaş, hibrit savaşın bir ön hazırlığı olarak değerlendirilmiştir. Savaş yöntemlerini hibrit/melez yapan durum ise devletlerin yaşanılan güç mücadelesi içerisinde, ortaya çıkan güç farkını yok etmek amacıyla savaş sahasına sürdükleri yeni yöntemler sayesinde gelişmiştir (Yıldız, 2018: 22-23).
Hibrit kavramı literatürde yeni bir kavram olarak kullanılmasına karşın bu savaş modelinin binlerce yıl öncesi (Scheipers, 2016: 47) bazı çatışmalarda izlerini görmek mümkündür. Çalışmamızda hibrit kavramından post modern bir anlayış olarak bahsedilmesinin nedeni, kavramın yeni ve post modern bir kavram olmasından ziyade taşıdığı belirsizlikler nedeniyle post modern bir olgu olarak değerlendirilebileceği düşüncesidir.
Nitekim hibrit savaş örneklerini antik çağlarda görmek mümkündür. Antik Roma’da, 1. Yüzyılda suç şebekelerini, düzenli orduyu, gayrinizamî unsurları, haydutluk ve isyan faaliyetlerini bir arada kullanan çatışma yöntemleri gözlenmiştir. Yakın tarihe bakacak olursak İkinci Dünya Savaşı’nda Sovyetler Birliği’nin düzenli ve düzensiz orduları doğu cephesinde bir arada kullanması, hibrit karakterli bir savaş modeli olarak değerlendirilmiştir. Yine Vietnam Savaşı’nda, gayrinizamî unsurlardan oluşan Viet-Konglular ile nizami olarak teşkil edilmiş halk ordusu bir arada kullanılmış ve savaşın hibrit karakterini gözler önüne sermiştir. Savaşın değişen bu karakteri sayesinde siyasi hedefleri gerçekleştirmek adına terörü etkin olarak kullanan hibrit savaşı modeli, günümüz toplumlarında, “düşmanın hiçbir yerde görünmediği ama her yerde olduğu” (Dedemen, 2016: 167) düşüncesinin benimsenmesini sağlamıştır.
Hibrit savaşın karakteri ifade edilirken onun karakter yapısına benzeyen savaş türleri ortaya koyulmuştur. Böylelikle hibrit savaşın ne olmadığından yola çıkarak ne olduğu/ olabileceği ifade edilmeye çalışılmıştır. Frank Hoffman, hibrit savaşın karakter yapısının limitler ötesi/sınırsız savaş, birleşik savaş ve dördüncü nesil savaş teorilerinden ilham alarak ortaya çıktığını ifade etmiştir. Ancak hibrit savaş, ne bu savaşların hepsinin toplamından oluşmakta ne de bu savaş teorilerinin birinden daha çok ilham alarak ortaya çıkmaktadır. Hoffman’a göre hibrit savaş, söz konusu üç savaş teorisinden bazı özellikleri yönüyle etkilenmiştir. Sınırsız savaş teorisi, Çinli subaylarca geliştirilmiş olup, savaşın geleneksel karakterinin dışında sınırsız bir harekât alanından oluşan savaşı ifade etmek amacıyla kullanılmıştır. Ayrıca bu savaş, askerleri ve sivilleri kapsayan geniş bir tehdit alanında cereyan etmektedir. Hibrit savaşın karakter yapısına benzer olarak ifade edilen diğer bir savaş teorisi birleşik savaş teorisidir. Thomas Huber tarafından geliştirilen bu teori, savaşın düzenli ve düzensiz birliklerin birleşiminden oluşan bir karakter yapısı taşıdığını ifade etmektedir Hibrit savaşın karakter yapısına benzer olarak ifade edilen üçüncü ve bir diğer teori, dördüncü nesil savaş teorisidir. Bu teori, günümüz savaşlarının kendisinden önceki üç nesil savaştan farklı özellikler taşıdığını savunur. Dördüncü nesil savaş teorisi, günümüzde savaş alanının sınırlarının net olmadığı, konvansiyonel savaşlardan ziyade daha çok gerilla harekâtı şeklinde cereyan eden karaktere sahip olduğu ve savaşların siyasi amaçlarla uzun yıllar ve düşük yoğunluklu bir şekilde seyrettiğini ifade etmektedir. Hibrit savaş, bu üç teoriye farklı özellikleri yönüyle benzemektedir (Özer, 2018: 35-38).
Hibrit savaşının, gayrinizamî savaş olarak ifade edilmesinin temelinde onun nizami savaştan farklı olarak görülmesi düşüncesi vardır. Gayrinizamî savaşta kalıcı barışın tam olarak tesis edilememesi veya savaş durumunun önceden kestirilememesi önemli rol oynarken, hibrit savaş bu anlayışın da ötesinde gayrinizamî harp modelinde uygulanan klasik yöntemlere yeni aktörlerin eklenmesiyle ortaya çıkmaktadır. Millî güç unsurlarının tamamının kullanıldığı bu savaş modelinde siyasi hamleler ve günümüz dünyasında yaşanan teknolojik gelişmeler etki sağlamaktadır (Toptaş, 2015: 6-7).
Savaşın gayrinizamî doğası içerisinde ortaya çıkan tehditlerden ve devlet dış aktörlerden biri silahlı gruplar/örgütler olarak değerlendirilmektedir. Günümüzde birçok kitlesel eylem silahlı örgütler tarafından gerçekleştirilmektedir. Soğuk Savaş öncesi durumda devletler tarafından bu aktörlere tek taraflı çözümler geliştirilmişken Soğuk Savaş sonrası dönemde devletler arasında uluslararası işbirliğinin önemi ortaya çıkmıştır. Yeni nesil savaşlar, silahlı örgütlerle mücadelenin tek bir devletin çabasıyla başarılamayacağını göstermiştir (Bölükbaş ve Ateş, 2014: 34). Bu nedenle terörün ortak olarak tanımlanması ve hangi örgütlerin terör örgütü sayılıp/sayılmayacağı noktasında varılacak uluslar arası mutabakat büyük önem taşımaktadır.
Anlatılanlardan hareketle hibrit savaşın tanımını şu şekilde ifade etmek mümkündür (Dumlupınar, 2017: 75): “Belirli bir seviyede taaruzi askerî kabiliyete ve askerî olmayan yeteneklere sahip devletlerin hedeflerine ulaşabilmek maksadıyla, ellerinde mevcut olan veya etkileme potansiyeline sahip oldukları tüm unsurları, uluslararası sistemin siyasi hassasiyetleri, hedef ülkenin coğrafi, demografik, siyasi ve kültürel şartlarına uygun olarak zaman ve mekân sınırlaması olmadan senkronize ettikleri bir devlet stratejisidir.”
Hibrit savaşın başarılı bir şekilde yürütülmesi için hasım olunan hedef tarafın bazı özellikleri taşıması gereklidir. Hibrit savaşı yürüten taraf bu savaş yöntemini uygulamada ne derece kabiliyetli olursa olsun hasım olunan tarafta uygun ortam ve şartlar oluşmadığı takdirde savaşı yöneten tarafın başarı şansı azalacaktır. Bu konuda hedef ülke üzerinde hibrit savaşın başarılı bir şekilde uygulanacağı ortam ve şartlar şu şekilde sıralanmıştır (Bingöl, 2015: 3):
• Toplumsal kutuplaşma, bölünme ve bilgi savaşına hassas hâle gelme,
• Devlete güvenin erozyona uğraması,
• Siyasi elitlerin ülkenin temel sorunları ve öncelikleri konusunda uzlaşamaması,
• Siyasi ve askerî liderliğin yozlaşması, yolsuzluğa bulaşma,
• Ortak kimliğin parçalanması, ulusal bilinç eksikliği,
• İç güvenlik sorunlarının varlığı ve şiddeti,
• Sivil-asker ilişkilerinin sorunlu yapısı ve karşılıklı güvensizlik,
• Resmî güvenlik sektörünün ehliyet eksikliği, siyasallaşması, yozlaşması ve aktörlerin arasında güven sorunu,
• Siyasi karar vericilerin çatışma, stratejik öngörü ve savunma planlama yeteneğine sahip olmaması,
• Medya ve kanaat önderlerinin bölünmüşlüğü,
• Bazı sektörlerde dışa karşı asimetrik ekonomik bağımlılık,
• Komşularla sorunlu ilişkiler,
• Bölgesel ve uluslararası yalıtılmışlık.
Hibrit savaşın yürütülmesi veya hibrit savaşa karşı koyulması iki taraf için stratejik ve politik birtakım çabayı gerektirmektedir. Hibrit savaşın yürütülmesi için gayrinizamî harp unsurlarından önemli derecede istifade etmek gereklidir. Bunun yanında teknolojik gelişmeler konusunda çağın gereklerine uyulması ve bu gelişmelerin etkisiyle savaş yeteneklerinin geliştirilmesi kaçınılmaz bir hâl almıştır. Teknolojik gelişmeleri yakından takip ederek geliştiren ve gerilla harbinden azami derecede istifade eden savaş unsurlarının başarıya ulaşma şansı daha kuvvetlidir. Teknolojik gelişmeler konusunda geçmiş savaşlarda istifade edilen taş ve sopanın yerini akıllı füzeler almıştır. Teknolojik gelişmeler istenilen seviyeye ulaştığında kontrolün sürekli elde bulundurulması amacıyla uzay ve siber uzay, hâkimiyetin elde tutulması gerektiği sahalar olarak karşımıza çıkmıştır. Söz konusu alanlarda hâkimiyet sağlanmadığı takdirde kara, hava ve deniz unsurlarında hâkimiyet sağlamanın bir önemi olmayacağı savunulmaktadır (Toptaş, 2015: 13).
Bu konuda bir örnek vermek gerekirse, 2010 yılında Ukrayna’da uygulanan elektronik seçim sistemine yapılan siber sızma sonucu yaklaşık yirmi saat kadar seçim sonuçları açıklanamamış ve halkın seçimlere olan güveni kaybolmuştur. Benzer şekilde, 2014 yılı aralık ayında Ukrayna’daki enerji santralleri siber saldırılarla çalışmaz duruma getirilmiş saldırıdan ancak altı saat sonra manuel yöntemlerle halka elektrik verilebilmiştir. Ukrayna bu olaydan sonra enerji santrallerinde yazılımlar yerine manuel yöntemleri tercih etmek durumunda kalmıştır (Anıl, 2018: 86).
Günümüzde ve yakın gelecekte devletlerin sıkça başvurduğu/başvuracağı yöntemler arasında yer alan siber savaş yöntemlerinin savaşın diğer yöntemleri ile kombine edilmesi söz konusu olmaktadır. Teknolojik gelişmelerin bu durumu mümkün kılması ile birlikte siber savaş/uzak teknolojileri/biyolojik savaş kombinasyonlarının uygulanması mümkün hâle gelecektir (Kasapoğlu, 2017: 14).
Teknolojik gelişmelerin hız kazanmasının hibrit savaşın melez doğasına olan etkisi böylelikle somutlaşmış olacaktır. Hibrit savaşın bu kapsamda ifade edilebilecek en belirgin özelliği, tehdidin nereden geleceği bilinmeyen ve çatışma sınırlarının ortadan kalktığı bir model olmasıdır. Düzenli ve düzensiz kuvvetlerin kullanıldığı, bilgi teknolojilerinde yaşanan olumlu gelişmelerin etkisiyle tehditlerin algılanmasında belirsiz durumların ortaya çıktığı ve kriz ortamını fırsat bilerek amacına ulaşmak isteyen (Fairclough, 2018: 8) birden çok hasım kuvvetin savaşın kaderini değiştirme noktasında rol oynadığı karma stratejili bir savaş yöntemidir.
5. Dünyada Hibrit Savaş Modeli Uygulamaları
Hibrit kavramının literatüre ilk olarak ne zaman girdiği üzerine farklı yorumlar bulunmakla birlikte, kavramın İkinci Çeçen Savaşı’nın etkisiyle 2002 yılında ABD’li bir subay tarafından U.S Naval Postgraduate School’da yürütülen “Future War and Chechenya: A Case for Hybrid Warfare” isimli yayınlanmamış yüksek lisans tezi ile kullanılmaya başladığı görüşünü savunanlar mevcuttur. Söz konusu yüksek lisans tezinde hibrit savaş kavramı, düzenli ve düzensiz metotların teknoloji ile harmanlanarak bir arada kullanıldığı bir savaş modeli olarak ifade edilmiştir. Hibrit Savaş kavramını, günümüzde kabul edilen anlamındaki teori hâline getirenin Frank Hoffman tarafından Robert G. Walker olduğu ifade edilmektedir. Burada hibrit savaş, Lübnan Savaşı’nda Hizbullah Terör Örgütü tarafından İsrail’e uygulanan yöntemlerin bütünü olarak değerlendirilmiştir (Şengönül, 2018: 57).
Görüldüğü üzere bir teori olarak hibrit savaş modeli, 2006 yılında Lübnan Savaşı’nda Hizbullah Terör Örgütü tarafından İsrail’e uygulanan stratejik yaklaşımı ifade etmek amacıyla kullanılmıştır. Bunun yanında Rusya’nın 2008 yılında Gürcistan’a ve 2014 yılında Ukrayna’ya müdahalesi ile birlikte yeniden gündeme gelmiştir. Esasen bunlardan önce 2003 yılında ABD’nin Irak’a müdahalesinde de nizami olarak başlayan çatışma zamanla gayrinizamî bir hâl alarak hibrit savaşın karakterine bürünmüştür. 2001 yılında başlayan ABD’nin Afganistan müdahalesi de yine hibrit karakter taşıyan başka bir müdahale olarak ifade edilmiştir (Bingöl, 2015: 1-3).
Hibrit savaşın ilk örneklerinden olarak kabul edilen Rusya’nın Osmanlı Devleti’ne bağlı Slav haklarını ayaklandırma çabası, bu modelin habercilerinden olarak değerlendirilmektedir. Söz konusu süreçte ayaklanmaya bağlı olarak Rusya tarafından verilecek düzenli birlikler yoluyla Slav halkları üzerindeki Osmanlı hâkimiyetine son verilmek istenmiştir. Günümüzde ileri teknolojik imkânların desteğiyle Rusya’nın Kırım’da uyguladığı postmodern savaş teknikleri, Rusya’nın geçmişte Osmanlı Devleti’ne karşı uyguladığı yöntemlere benzer şekilde hibrit karakter taşımaktadır (Yıldız, 2018: 24).
Rusya’nın 2014 yılında gerçekleştirdiği Ukrayna müdahalesi nizami ve gayrinizamî unsurların bir arada kullanıldığı, hibrit karakterli bir savaş modeli olarak değerlendirilmiştir. Rusya tarafından millî güç unsurlarının tamamı Ukrayna’ya karşı bir strateji dâhilinde ve büyük bir uyum içerisinde kullanılmıştır. Rusya’nın bu süreçte Ukrayna’ya karşı yürüttüğü faaliyetler bu durumun bir göstergesi olarak; siyasi istikrarsızlaştırma çabaları, ekonomik baskı ve yaptırımlar, enerji konusundaki baskılar, bilgi harbi ile siber saldırı faaliyetlerinden oluşan sistemli uygulamalardan oluşmaktadır. Rusya bu uygulamaların yanında Ukrayna’nın yerel bazı bölgelerinde yarattığı baskılar ile devlet otoritesini zayıflatmayı amaçlamıştır (Bingöl, 2015: 4).
Hibrit Savaşı esas itibarıyla Soğuk Savaş döneminde belirginleşmiştir. Konvansiyonel savaşların yerini gerilla savaşlarının aldığı bu dönemde savaş ve barış arasındaki sınırlar belirsizleşmiştir. Tehditlerin tanınmasında sivil veya askerin kim olduğu karmaşası ile savaşta hangi aktörlerin rol aldığı hakkında oluşan belirsizlik, hibrit savaşlarının doğasının gayrinizamî bir yapıya bürünmesini sağlamıştır. Bunun yanında hibrit savaş, terörizm ve devlet dışı aktörlerin savaşın sonucuna etki edecek şekilde sıklıkla kullanıldığı bir modeldir (Toptaş, 2015: 9-10).
Günümüzde Suriye’de kullanılan yöntem beşinci nesil/hibrit savaş olarak değerlendirilmektedir. Bu savaş dördüncü nesil savaşın karakterini taşımakla birlikte içerisinde çok fazla belirsizliği barındırması nedeniyle beşinci nesil olarak kabul edilmiştir. Teknolojideki gelişmeleri ve küreselleşmenin etkilerini bir kenara bırakacak olursak Suriye’deki savaşa belirsizlikler damga vurmuştur. Mücadele içerisinde güç dengeleri ve hasım taraflar sürekli değişmekte, kullanılan insan gücü çok farklı kesimleri kapsamaktadır. Savaşta yöntem olarak kimyasal, biyolojik, siber, psikolojik, geleneksel ve modern yöntemler bir bütün olarak kullanılmaktadır (Toptaş, 2015: 11).
Hibrit savaşı tetikleyen en önemli sebepler arasında etnik ve dinî temelli yaklaşımlar yer almaktadır. Söz konusu bu yaklaşımlar, günümüzde kendisini en kuvvetli olarak İslam karşıtlığı/İslamofobi konusunda göstermektedir. Son yıllarda küresel birtakım güçler Arap coğrafyasında yaratılmak istenen kaosu bu anlayıştan istifade (Yıldırım, 2018: 56) ile gerçekleştirmektedir. Günümüzde İslam coğrafyası ile terörizm sürekli bağdaştırılarak İslamofobik yaklaşımlar pekiştirilmektedir. Bu yaklaşımın benimsenmeye başlaması, özellikle ABD’ye 11 Eylül 2001 tarihinde gerçekleşen terör eylemi ile birlikte hız kazanmıştır (Yıldırım, 2018: 63). Yeni nesil savaşların miladı olarak kabul edilen 11 Eylül terör olayı, ABD’nin İslam ile terörün eşdeğer bir hâlde algılanması (Yıldırım, 2018: 72) ve böylelikle Arap coğrafyasındaki ABD müdahalesinin dünya kamuoyunda meşru olarak kabul edilmesi amacıyla kullandığı bir durum hâline gelmiştir. Teknolojik gelişmelerin etkisiyle hibrit savaşı içerisinde ağ temelli savaş, siber savaş gibi bilgi ve iletişim teknolojilerini içeren savaş metotları önemli hâle gelmiştir. Düşmanın kritik bilgilerine teknolojik vasıtalarla ulaşarak stratejik noktalarını imha etmeyi amaçlayan siber savaş, 11 Eylül terör olayında etkisini göstermiştir. Bu terör eylemini gerçekleştiren El Kaide terör örgütünün, siber alanlardan istifade ederek örgüt içerisinde etkin bir haberleşme ağı kurduğu ve böylelikle teknolojik imkânlar sayesinde amacına ulaştığı terör eylemi sonrasında yapılan incelemede ortaya çıkmıştır. Buradan çıkarılacak sonuç, terör örgütleri ağ temelli saldırılar ile devletler üzerinde asimetrik tehdit ortaya çıkarabilmektedir. Bunun yanında doğrudan bir bağlantıları olmamakla birlikte kendileri ile aynı ideolojiyi benimseyen farklı terör örgütlerinin ağ temelli ortamlardan istifade ederek müşterek terör eylemleri gerçekleştirebildikleri durumlar ortaya çıkacaktır. Bunun bir örneği olarak Afganistan’da faaliyet gösteren El Kaide terör örgütünün Nijerya’da faaliyet gösteren Boko Haram terör örgütü ve Somali’de faaliyet gösteren El Şebap ile doğrudan bağlantısı olmamasına rağmen müşterek terör eylemi gerçekleştirebilmesi gösterilebilir (Dedemen, 2016: 161-162).
Hibrit savaş modelinin dünya üzerindeki uygulamalarına baktığımızda, bu modelin genel olarak siyasi amaçlara ulaşmak için kullanılan bir yöntem olduğunu görmek mümkündür. Hibrit savaş, taşıdığı siyasi karaktere rağmen kavramın uluslararası hukukta bir savaş stratejisi olarak tanımlanmasında birtakım güçlükler yaşanmaktadır. Hibrit savaşın konvansiyonel olmayan ve doğrudan fiili bir saldırı niteliği taşımayan ancak hasım ülkenin yok edilmesine yönelik eylemleri, uluslararası hukukta yaptırım niteliğinde bir karşılık bulmamaktadır. Hâl böyle olunca hibrit savaş stratejilerini benimseyen ülkeler, hasım devlet üzerindeki emellerini gerçekleştirmek için bir hareket serbestisi içerisine girmektedir. Bu konuda uygulanacak sınırlı yaptırımlar arasında, 1986 yılı Nikaragua Davası’nda, Uluslararası Adalet Divanı tarafından “yasaklanmış müdahale” olarak, “her bir devletin devlet egemenliği ilkesi uyarınca serbestçe karar vereceği meselelere dayatmacı bir karışma” (Uzun, 2018: 38) şeklinde tanımlanan kararı yer almaktadır.
SONUÇ
Savaşın değişmeyen doğasına karşı savaşların yöntem ve karakteri tarihsel süreç içerisinde değişim göstermektedir. Bu değişime direnç gösteren ve yalnızca geleneksel savaş yöntemlerini uygulamakta ısrarcı olan devletler, günümüz dünyasındaki kaçınılmaz değişimin getirdiği post modern tehditlerle karşı karşıya kalmak durumunda kalmıştır. Postmodern tehditlerin belirsiz ve düzensiz yapısına uyum sağlanmadığında, devletler açısından ağır bedeller ödenecek durumlar ortaya çıkmaktadır.
Hibrit savaş modeli, günümüz dünyasında cereyan eden savaşları anlamlandırabilmek amacıyla geliştirilen kavramlardandır. Hibrit savaş; çok aktörlü, düzenli ve düzensiz birliklerin bir arada kullanıldığı (Neag, 2016: 19), şiddetin orantısız bir şekilde ortaya çıktığı teknolojik imkânlar sayesinde sürekli güncellenen teknik yöntemlere sahip, karmaşık ve düzensiz ilişkiler içerisinde gelişen yeni bir savaş modelidir.
Devletlerin bir savaş modeli olarak hibrit savaş modelini tercih etme nedenlerine gelecek olursak, bu konuda farklı birçok yorum bulunmaktadır. Bunların içerisinde en makul olan düşünce, teknolojik imkânların etkisiyle yeni nesil savaşların yıkıcı etkilerinden kaçınmak isteyen devletlerin, hasım devletlerle konvansiyonel olarak doğrudan karşı karşıya gelmek istemeyişleri olarak gösterilebilir. Devletler günümüzde hasım devletin silahlı unsurlarıyla karşı karşıya gelerek zayiat vermek yerine hasmı tamamen yok edecek birden çok taktik ve stratejiyi eşgüdümlü olarak uygulamayı tercih etmektedir. İkinci Dünya Savaşı’nda insanlığın şahit olduğu kitlesel insan kayıpları, günümüzün gelişmiş teknolojisiyle savaşların konvansiyonel olarak uygulanması durumunda çok daha ağır kayıplarla sonuçlanacağının habercisidir. Devletlerin bu noktada, hasım devletlere yöneltilecek olan doğrudan karşı karşıya gelme durumunu ortadan kaldırarak, adeta “kaçak dövüş” şeklinde ifade edilebilecek melez/karma yöntem ve stratejileri benimseme eğiliminde olduklarını ifade etmek mümkündür. Bu durum, tehdidin nereden geleceğinin bilinmediği, devletler arası ilişkilerin güvensizlik üzerine inşa edildiği yeni bir dünya düzenini ortaya çıkarmıştır. Ortaya çıkan bu belirsizlik ve güvensizlik ortamı ile birlikte, devletler savunma sanayileri ile bilgi teknolojilerini güçlendirerek, gelişecek ani olumsuzluklara karşı kendilerini hazır bulundurmaya çalışmaktadır.
İçinde bulunduğumuz çağ, bilgi ve teknoloji çağıdır. Kabul etmek gerekir ki bu çağda konvansiyonel savaş yöntemleri ile savaş alanında başarıya ulaşmak güçtür. Bunun yanında günümüz savaşları sınırları belli alanlarda cereyan etmemektedir. Günümüzde teknolojik imkân ve kabiliyetlerden istifade ederek, binlerce kilometre öteden ve çok az bir maliyetle düşmanın kritik tesislerini etkisiz hâle getirmek mümkün hâle gelmiştir.
Hibrit savaş modeli bu noktada, dünyanın tamamının harp sahası alanına dönüştüğü, geleneksel savaş yöntemleri bakış açısıyla silah ve personel yönünden güçlü ile güçsüz devletler arasındaki farkın teknik imkân ve kabiliyetlerle kısa sürede ortadan kaldırılabildiği gerçeğini görmemizi sağlamıştır. Bu nedenle hibrit savaş kavramının günümüzde sürekli tartışılmasının “farklılık yaratmak veya yeni bir moda akımının peşinden koşmak” olduğunu savunanlar, bu gerçeğin gözden kaçırıldığı bir savaş ortamıyla yüzleşmek durumunda kalacaktır.
KAYNAKÇA
Anıl, Süleyman (2018)., Hibrit Savaş Kapsamında Siber Savaş, Savaşın Değişen Modeli: Hibrit Savaş içinde. Y. Özel ve E. İnaltekin (Ed.), (İstanbul: Milli Savunma Üniversitesi Yayınları):85-88.
Bölükbaş, Özgün Özer (2014), “Uluslararası İlişkiler Kuramında Silahlı Grupları KavramlarlaAçıklama”, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 32: 27-40.
Dedemen, Fatih (2016), “Geleceğin Güvenlik Ortamının Şekillenmesinde Hibrit Savaş Modelinin Değerlendirilmesi”, Güvenlik Bilimleri Dergisi, 5 (1): 141-176.
Dumlupınar, Nihat (2017), “Hibrit Savaş: İran Silahlı Kuvvetleri”, ANKASAM | Uluslararası Kriz ve Siyaset Araştırmaları Dergisi, Hibrit Savaşları Özel Sayısı, 1 (2): 68-105.
Embel, Ersin (2016), “Topyekûn Savaş Uygulamasının Tarihsel Gelişimi” , Marmara Üniversitesi Siyasal Bilimler Dergisi, 4 (1): 153-171.
Fairclough, Graham (2018), Tank, Fare ve Rekabetçi Pazar: Hibrit Savaşa Yeni Bir Bakış. Savaşın Değişen Modeli: Hibrit Savaş içinde. Y. Özel ve E. İnaltekin (Ed.), (İstanbul: Milli SavunmaÜniversitesi Yayınları): 7-20.
Karabulut, Bilal (2017), “Uluslararası İlişkilerde Savaş Olgusunun Yaşadığı Dönüşüm: Hibrit Savaşı ve Rusya Örneği”, Karadeniz Araştırmaları, XIV/55: 115-130.
Karaosmanoğlu, Ali L. (2011), “Yirmibirinci Yüzyılda Savaşı Tartışmak: Clausewitz Yeniden”, Uluslararası İlişkiler, 8 (29): 5-25.
Kasapoğlu, Can (2017), “Siber savaş: Geleceğin Askeri Gerçekliği ve Günümüzün Bilimkurgusu Arasında”, EDAM Siber Politikalar Kâğıtları Serisi 2017/2, EDAM Ekonomi ve Dış Politika Araştırmalar Merkezi.
Neag, Mihai Marcel (2016), “A New Typology of War – The Hybrid War, Military Art and Science”, REVISTA ACADEMIEI FORŢELOR TERESTRE NR. 1 (81): 14-20.
Özer, Yusuf (2018), “Savaşın Değişen Karakteri: Teori ve Uygulamada Hibrit Savaş”, Güvenlik Bilimleri Dergisi, 7 (1): 29-56.
Scheipers, Sibylle (2016), Winning Wars Without Battles: Hybrid Warfare and other ‘Indirect’ Approaches in the History of Strategic Thought. Russia and Hybrid Warfare – Going Beyond the Label içinde, Bettina Renz & Hanna Smith (Eds.), Aleksanteri Papers: 47 -51.
Toptaş, Ergüder (2015), “Harbin Doğası ve Karakteri Bağlamında Hibrid Savaş”, Millî Güvenlik ve Askerî Bilimler Akademik Dergisi, 2 (8): 1-17.
Uzun, Mehmet Cengiz (2018), Hibrit Savaşın Hukuki Boyutları, Savaşın Değişen Modeli: Hibrit Savaş içinde. Y. Özel ve E. İnaltekin (Ed.), (İstanbul: Milli Savunma Üniversitesi Yayınları):29-46.
Yıldırım, Nail (2018), Değişen Dünya Düzeninde Yeni Savaş Sistemi, (Yüksek Lisans Tezi), İzmir Kâtip Çelebi Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, İzmir.
Yıldız, Gültekin (2018), Hibrit Savaş Ne Kadar Post-moderndir? Avrasya Askeri Tarihine Yeniden Bakış, Savaşın Değişen Modeli: Hibrit Savaş içinde. Y. Özel ve E. İnaltekin (Ed.), (İstanbul: Milli Savunma Üniversitesi Yayınları): 21-27.
İnternet Kaynakları
Bingöl, Oktay (2015), “Hibrit Savaş, Rusya ve Türkiye”, 29.11.2015 tarihine ait Bilgi Notu, Merkez Strateji Enstitüsü, http://merkezstrateji.com/assets/media/151129-bn-05-hibrid-savas-rusyas2_3.pdf, (Erişim tarihi: 20.02.2019).
Oxford Dictionaries (2019), Definition of “Hybrid” in English, https://en.oxforddictionaries.com/definition/hybrid, (Erişim tarihi: 23.02.2019).