Taliban

Afganistan’da Sovyet-Afgan savaşından sonra ortaya çıkan yönetim boşluğunda öne çıkmış ve ülkenin önemli bir kısmını kontrol altına almış İslamcı ve etnik kökenleri olan bir gruptur. Arapça talebe kelimesinden gelen Taliban “öğrenciler” anlamına gelmektedir.

İlk olarak Sovyet işgali döneminde ortaya çıkan mücahit gruplardan olan Taliban, insan kaynağı olarak Pakistan’da eğitim gören yoksul medrese talebelerinden beslenmektedir. Şubat 1989 tarihinde Sovyetler Birliği ordularının Afganistan’dan tamamen çekilmesi üzerine, Afganistan’daki mücahit gruplar kendi devlet yönetimini oluşturma düşüncesiyle bir araya gelmişlerdir. Toplanan Şûrada ülkedeki grupların temsilinden kaynaklı ortaya çıkan anlaşmazlıklardan dolayı ortak bir karar alınamamıştır.

1992’de Devlet Başkanı Muhammed Necibullah’ın bir darbe sonucu yönetimden indirilmesi ile ülke etnik ve dinî birçok yapının iktidar üzerindeki emellerinden dolayı bir kez daha iç savaş ve şiddet sarmalının yükseldiği bir döneme girmiştir. Peştunlar, Tacikler, Hazaralar ve Özbekler gibi farklı gruplar kendi devlet modeli ile Afganistan’a hâkim olmak istemişlerdir.

Ülkedeki grupların büyük bir kısmının savaş halinde olması, Afgan halkını oldukça rahatsız etmiştir. Bu kargaşa ortasında Kandahar’da yeni bir oluşum meydana gelmiştir. Kandahar’da meydana gelen bir yağma hadisesine müdahale eden medrese öğrencileri, daha sonra Kandahar’ın tümüne hâkim olmuş ve böylece medrese öğrencilerinden oluşan ve öğrenciler anlamına gelen Taliban şeklinde adlandırılan, lideri de Molla Ömer olarak belirlenen bu örgüt dikkatleri üzerine çekmeye başlamıştır.

Afganistan’daki bu karmaşık durum içerisinde gün geçtikçe büyüyen İslamcı ve Peştun kökenli Taliban, 1994 yılına gelindiğinde Molla Ömer’in liderliğinde halkın geniş bir bölümünün de desteğini alarak ülkedeki en büyük ve etkili silahlı grubu haline gelmiştir. Taliban’ın ülkedeki diğer gruplardan farklı olarak bu denli güçlenmesinin iki sebebi vardır. Bunlar:

• Ülkede Taliban dışındaki diğer tüm fraksiyonların parçalı bir yapıda olması, bununla birlikte Taliban’ın daha merkezî ve hiyerarşinin hâkim olduğu bir örgütlenmeye sahip olması,

• Bu dönemde ülkedeki otorite boşluğundan dolayı suç oranlarında büyük bir artışın meydana gelmesi, bunun da doğrudan insanların güvenliklerini tehdit eden bir duruma dönüşmesi.

Bu iki durumu iyi kullanan Taliban ülkede bir kurtarıcı olarak ortaya çıkmış, dinî kuralları esas aldığını söyleyerek uyguladığı cezalar ile geçici de olsa ülkenin bir bölümünde belirli bir düzen sağlanmasına yardımcı olmuştur. Aynı dönemde Hikmetyar ile Rabbani arasındaki savaş Kabil’de bütün şiddetiyle sürerken, Kandahar’da asayiş ve sükûnet hâkim olmuştur.

Taliban kendisine özgü bir yapı ve karaktere sahiptir. Kasım 1994 tarihinde Kandahar’a hâkim olmasıyla kurulan emirlik uygulamaları ve ülkenin büyük çoğunluğunu ele geçirmesi, onun ilk zamanlar halk desteğini arkasına aldığını göstermiştir. Taliban militanlarının çoğunluğu Pakistan’a sığınan mültecilerin çocukları olup, mülteci kampında doğmuşlar ve öğrenimlerini buralarda oluşturulan medreselerde almışlardır. Bu süreçte Pakistan’da bulunan Afgan mücahit grupları tarafından eğitilmişlerdir. Anadilleri Peştun dili olmakla birlikte, büyük çoğunluğu Pakistan halkının dili olan Urducayı da kullanmaktadır. Buna göre Taliban üzerinde Pakistan kültürünün büyük bir etkisi bulunmaktadır. Öte yandan Taliban hareketinin Pakistan üzerinde de ciddî politik etkileri olmuştur.

Molla Ömer önderliğindeki Taliban grubunun büyük çoğunluğu, itikatta Sünni, dinî uygulamada ise Hanefi mezhebî ekseninde hareket etmekteydiler. Etnik ve kültürel etkenler doğrultusunda Sünnilik ve Hanefilik dar bir alanda yöresel bir algılayış doğrultusunda değerlendirilmiştir. Ancak Taliban’ın dinî algı ve uygulamasında Selefi/Vehhabi mantık ağır basmıştır. Afganistan’daki Müslümanlar ile Selefi/Vehhabi mezhebi mensupları arasındaki ilişki Sovyetler Birliği’nin Afganistan’ı işgaliyle oluşan ve Arap ülkelerinden gelen mücahitler ile başlamıştır. Savaş sonrası onların büyük bir kısmı Afganistan topraklarına yerleşmiştir. Bu yabancı savaşçılar üzerinden ortaya çıkan ilişki daha sonraki yıllarda El-Kaide ile Taliban arasındaki organik ilişkinin doğmasınada sebep olmuştur.

Talibanın Kandahar’da 1996 yılında oluşturmuş olduğu Afganistan İslam Emirliği, ABD’nin de desteğini alınca zaman içinde ülkenin önemli bir kısmını kontrolü altına almıştır. Ancak daha sonra 11 Eylül hadisesi meydana gelmiş, Taliban’ın Afganistan’daki iktidarı çok uzun sürmemiştir. 11 Eylül’den hemen sonra Ekim 2001’de Afganistan bombalanmaya başlanmıştır. Buna gerekçe olarak da İkiz Kulelere yönelik saldırının faillerinin el-Kaide mensupları olması ve Molla Ömer’in liderliğindeki Taliban yönetiminin Usame bin Ladin ve el-Kaide örgütüyle birlikte çalışması gösterilmiştir.

ABD’nin çekilmeye başladığı 1 Mayıs 2021’den itibaren saldırılarını artıran Taliban, önce kırsaldaki karakolları ele geçirmiştir. Arkasından sınır kapılarının tamamını kontrol altına almıştır. Büyük vilayetlere yönelen Taliban, önce Kündüz vilayet merkezini almış: sonra ülkenin 4. 3. ve 2. büyük şehirleri olan Mezar-ı Şerif, Kandahar ve Herat’ı alarak ülkenin büyük çoğunluğunu ele geçirmiştir. Taliban, bu ilerleyişte Afgan ordusunun ABD çekildikten sonraki çöküşünden, isteksizliğinden ve motivasyonsuzluğundan fazlasıyla yararlanmıştır. Bu sayede büyük şehirleri fazla direnişle karşılaşmadan almayı başarmıştır.

İlerleyişini sürdüren Taliban, 15 Ağustos 2021 tarihinde başkent Kâbil’e girmiştir. Afganistan Cumhurbaşkanı Eşref Gani ülkeyi terk ederek Birleşik Arap Emirlikleri’ne sığınmıştır. Taliban şehre girdikten sonra başkanlık sarayına girmiş ve burada örgüt yetkilileri Afganistan İslam Emirliği’ni kuracaklarını ilan etmiştir. Böylece 20 yıl sonra Taliban yeniden Afganistan’da iktidar olmuştur. İran, ticaret anlaşması yaparak Taliban yönetimini tanıyan ilk ülke olmuştur.

DİĞER İÇERİKLER