Ana SayfaMakalelerTerörizmTerörizm, Radikalleşme ve Kadın

Terörizm, Radikalleşme ve Kadın

Dr. Oğuzhan YANARIŞIK (Polis Akademisi, Güvenlik Bilimleri Enstitüsü)


* Bu makalenin uzun ve genişletilmiş hali, Dr. Gökçen Çetin Can editörlüğünde Orion Kitabevi’nden çıkan “Kadın ve Toplum: Değişen Roller, İlişkiler, Sonuçlar” başlıklı kitapta yayınlanmıştır.

Kadınların terörizm ile irtibatı terörizmin tarihi kadar eskiye dayanmaktadır. Dünyanın her yerinde teröre karışan kadınlar bunu çok farklı nedenlerle yapmaktadırlar. Farklı kültürlerden gelmekte ve farklı deneyimlere sahip olmaktadırlar. Yine de kadınlarla ilgili literatüre bakıldığında, homojen bir grup oldukları sanılabilir (Talbot, 2001: 166). Geçmişte, kadınlar ağırlıklı olarak kuryelik, güvenli evlerin bakımı veya istihbarat toplamaya yardımcı olmak gibi destekleyici roller üstlenmişlerdir. Hem sayıları hem de grubun faaliyetlerine ve politikalarına yaptıkları katkılar açısından önemli oldukları örgütlerde bile kadınlar, erkek militanlardan çok daha zayıf bir etkiye sahip olmuşlardır. Son dönemde bu durum değişmekte ve kadınlar terör örgütlerinde daha etkin roller oynamaktadır. Kadınların terörizme katılımı her geçen gün genel olarak artmaktadır. Örneğin, kadınların intihar bombalamalarına katılımı, otuz yıl önce neredeyse hiç duyulmamış bir durumken, mevcut küresel siyasi arenada bir ölçüde olağan hale gelmiştir.

Kadınlar ABD’deki Ku Klux Klan’dan Almanya’daki Baader-Meinhof çetesine; radikal köktenci El-Kaide’den seküler PKK/YPG’ye kadar birbirinden farklı birçok terör örgütünün parçası olarak, modern tarihte çeşitli kapasitelerde terör eylemlerine katılmışlardır. Kuzey İrlanda’daki Birleşik Krallık taraftarları dışında Batı Avrupa’daki her terör örgütü kadın militanları kullanmıştır (Talbot, 2004). Kolombiya Devrimci Silahlı Güçleri’ndeki (FARC) teröristlerin üçte biri kadınlardan oluşmuştur. 1960’lar ve 1970’lerdeki İtalyan teröristlerin %20’sini kadınlar teşkil etmiştir. Çok sayıda kadından oluşan terör örgütleri arasında Sri Lanka’daki Tamil Kaplanları (LTTE), Peru’daki Sendero Luminoso (Aydınlık Yol) ve İspanya ve Fransa’daki Bask Yurdu ve Özgürlük (ETA) gibi örgütler yer almıştır.

Kadınlar, Almanya’daki Kızıl Ordu Fraksiyonu (RAF) ve İrlanda Cumhuriyet Ordusu (IRA) gibi bazı terör gruplarında liderlik pozisyonuna yükselmişlerdir. Örneğin, 2009’daki kesin yenilgisine kadar geçen 40 yıllık süreçte 40 bin sivilinin hayatını kaybetmesine ve binlerce sivilinin evlerinden sürülmesine sebep olan Sri Lanka’daki ayrılıkçı Tamil Kaplanları (Tamil İlam Kurtuluş Kaplanları) terör örgütü, kadınları agresif bir şekilde mücadele kadrolarına dahil etmiştir (Samarasinghe, 1996: 213). Başlangıçta kadınlar sadece propaganda yapma, bilgi ve istihbarat toplama, tıbbi bakım yapma, para ve üye toplama gibi faaliyetlerde yer almışlardır. Ancak kısa süre sonra askeri eğitim de alarak savaşa doğrudan katılmışlardır. Tamil Kaplanları örgütü, kendisini yalnızca Sri Lanka devletinden bağımsızlığı değil, aynı zamanda Tamil toplumu içinde yaygın bir değişimi arayan devrimci bir hareket olarak sunmuştur. Bu noktada, kadın-erkek eşitliği konusundaki ısrarı ve kast ayrımcılığının ortadan kaldırılması, örgütün programının ayrılmaz bir parçası olarak gösterilmiştir (Alison, 2011: 134). Örgütün kadınları aktif kullanım politikasında, yetersiz sayıda erkek militan olması nedeniyle daha fazla savaşçıya duyulan stratejik bir ihtiyacın, örgütün herkesi kapsayan bir kitlesel toplumsal hareket olduğunu göstermeye yönelik ideolojik ihtiyacının ve genç Tamil kadınlarından gelen talebin etkili olduğu söylenebilir.

Kadınların etkin olduğu bir diğer terör örgütü de ETA’dır. ETA geleneksel olarak Bask toplumunun ataerkil doğasını yansıtan erkek egemen bir örgüt olmasına rağmen, 1980’den sonra kadın sorunlarına daha duyarlı hale gelmiş ve kadınları örgüte entegre etmiştir. Toplumsal cinsiyet eşitliği/eşitsizliği tartışmalarını kısmen kadınların liderlik pozisyonlarına gelmesi nedeniyle siyasi platformlarına dahil etmiştir. 2000 yılında kadınlar ETA’nın tarihinde ilk kez lider olmuştur. 2000 yılından 2004 yılına kadar kadar María Soledad Iparraguirre Genetxea, ortağı Mikel Albizu ile birlikte ETA’nın askeri lideri olmuştur. ETA üyeliği nedeniyle tutuklanan kadınların yüzdesi 2000’li yıllarda istikrarlı bir şekilde artmıştır. 2002 yılında ETA’ya bağlı tutukluların sadece %12’si kadınken; 2009 yılına gelindiğinde bu rakam %25’e yaklaşmıştır. 2000’li yıllarda ETA, kadınları stratejik ve lojistik komite lideri ve aktif hizmet birimi liderleri olarak üst düzey pozisyonlara yerleştirmiştir (Poloni-Staudinger ve Ortbals, 2013: 39-40).

Talbot medya ve akademik yayınlardaki kadın teröristlerin ortalama tasvirini şu şekilde özetlemektedir: (a) aşırılıkçı feminist; (b) yalnızca bir erkekle ilişki yoluyla terörizmle irtibatlı; (c) sadece terör örgütleri içinde destekleyici rollerde hareket eden; (d) zihinsel olarak yetersiz; (e) bir şekilde kadınsı olmayan veya bunların herhangi bir kombinasyonu (2001: 165). Kadın teröristlerin bu özel söylem içindeki temsilleri onları bir ikilem olarak sunma eğilimindedir. Bir kadın teröristin kimliği, birbirini dışlayan iki yarıya bölünmüştür; ya “kadın” ya da “terörist” olma özelliği vurgulanmaktadır.  Ama asla iki özellik birlikte değildir.

Geleneksel olarak, kadınlar ile savaş veya şiddet birbiriyle ilişkilendirilmemektedir. Kadınların militan, terörist ya da intihar bombacısı olması, birçok kültürün yaygın kadınlık kavramlarının özüne aykırıdır. Çoğu kültürde ideal-tipik kadın, aile yapısının belkemiği, inancın savunucusu ve hayat verendir. Bu stereotipler, batı medyasında dünya çapındaki kültürlerdeki kadın terörist tasvirlerinde de tekrarlanmaktadır. Özellikle, “ister terörist, ister intihar bombacısı, isterse savaş suçlusu veya soykırım faili olsun; şiddet uygulayan kadınlar, kadınların savaştaki rollerine ve daha genel olarak toplumdaki rollerine ilişkin toplumsal cinsiyet klişelerine aykırı hareket etmektedir: yasaklanmış şiddet uygulayan kadınlar, savaşçıların düşmanlardan koruduğu barışçıl, savaşa karşı çıkan, muhafazakâr, erdemli ve ölçülü kadınlar değildirler. Bunun yerine, bu kadınların kendileri birer güvenlik tehdididir” (Sjoberg ve Gentry, 2007: 14). Dolayısıyla teröre bulaşan bir kadın, kadınların saf, masum ve şiddet içermeyen klişe beklentilerine aykırı hareket etmektedir.

Medya, genellikle kadınlar tarafından uygulanan şiddete sürpriz, sempati ve/veya annelik, acımasızlık, cinsellik ve/veya görünüş vurgusu ile tepki vermektedir. Kadınların şiddete başvurmadığı algısı nedeniyle şaşırtıcı göründüğü için, kadınların saldırıları erkeklerin saldırılarından daha fazla medyanın dikkatini çekmektedir. Medya genellikle erkeklerin kadın teröristleri manipüle ettiğini ve dolayısıyla sempati uyandırdığını varsaymaktadır. Medya ayrıca kadın teröristleri zihinsel olarak yetersiz, bir erkekle ilişki yoluyla eyleme geçmeye zorlanmış veya beyinleri yıkanmış kurbanlar olarak tasvir etmektedir (Poloni-Staudinger ve Ortbals, 2013: 48-49). Zaman zaman kadın teröristler, erkek meslektaşlarından daha şiddetli, acımasız ve uzlaşmaz olarak da tasvir edilebilmektedir.

Gonzalez-Perez’in ifadesiyle, kadınlar küreselleşmeyi, emperyalizmi veya dış etkiyi hedefleyen uluslararası gündemi olan terör örgütlerine kıyasla, iç hedefleri benimseyen ve bir hükümete karşı hareket eden terörist gruplarda daha aktif olmakta ve çok daha yüksek seviyelerde yer almaktadır. Bunun nedeni, yerel terörist grupların kadın sorunlarını çözme konusunda mutlaka daha istekli olmaları değil; kadınların hiyerarşik statülerinde daha büyük bir değişim potansiyeli öngördükleri için yerel terör örgütlerine dahil olmayı seçmeleridir (2008: 1). Gonzalez-Perez ayrıca yerel terör örgütlerine mensup kadınların savaşçı ve baskın karakterler olarak faaliyet gösterdiğini; uluslararası terör örgütlerinde ise daha çok sempatizan ve casus gibi rollerde kaldığını vurgulamaktadır. Yerel terörist gruplardaki kadınlar, kendi devletlerinin iç yapılarına karşı çıkmakta ve buradaki ayrımcılığa ve dezavantaja meydan okumaktadır. Gelişme için daha fazla fırsat algıladıkça, kadınların harekete geçme ve yerel terörist grup hiyerarşisi içinde daha yüksek pozisyonlar arama olasılıkları da artmaktadır (2008: 122).

Terör örgütlerindeki kadınları anlamak üzere çeşitli akademik çalışmalar yapılmaktadır. Örneğin, İtalya’daki belli başlı terör örgütleri üzerine araştırma yapan Neuburger ve Valentini, itirafçı olan örgüt üyeleri arasında kadınların sayısının erkeklerden çok daha az olduğunu tespit etmekte ve bu durumun şaşırtıcı olduğunu vurgulamaktadır. Çünkü kadın algısını hâlâ şekillendiren toplumsal kültürel kalıp yargılar, kadınların erkeklere göre daha zayıf, eril evrenine bağımlı, tutarsız, mantıksız, içgüdüsel ve telkin edilebilir olduğunu öngörmektedir. Bu yüzden kadınların itirafçılığa, işbirlikçiliğe ve cezadan kaçınmaya daha yatkın olması beklenmektedir. Oysaki durum bu araştırma sonuçlarında oldukça farklıdır. Araştırmaya konu olan itirafçı örgüt üyeleri arasında kadınların sayısının erkeklerden çok daha az olmasını silahlı eyleme katılan kadınların sayısının azlığı, itirafçı kadınların düşük profili, medyanın erkek itirafçılara odaklanması veya kadın kaynaklardan elde edilen bilgilerin önemsizliği gibi bazı değişik faktörlerle açıklamak mümkündür (1996: 3). Fakat, Neuburger ve Valentini 15.000 sayfalık veriyi inceledikleri çalışmalarında kadınların itirafçılığa karşı daha dirençli olduklarını öne sürmektedir (1996: 92-96).

Kadınlar bazı terör saldırısı türlerinde ön plana çıkabilmektedir. Örneğin intihar bombacısı olarak, vücutlarını bellerine sarılı patlayıcı madde için insan fünyesi olarak kullanarak çatışmalarda lider bir rol üstlenebilmektedir. Bilinen ilk kadın intihar bombacısı olan Sana’a Mehaydali, Suriye Sosyal Milliyetçi Partisi’nin üyesi olan on yedi yaşındaki Lübnanlı bir kadındır. 1985’te İsrail’in Güney Lübnan’ı işgali sırasında Lübnan’ın Jezzine şehrinde bir İsrail konvoyunun yanında kendisini ve patlayıcılarla dolu bir aracı patlatarak; on iki İsrail askerinin ölümüne ve on İsrail askerinin yaralanmasına yol açmıştır. Bloom, 1980’lerden itibaren intihar bombacılığı yöntemini uygulayan dünyadaki yaklaşık 17 örgütün yarısından fazlasının kadın eylemcileri kullandığını ifade etmektedir. 1985 ila 2006 yılları arasında, 220’den fazla kadın intihar bombacısı olduğunu ve bunun toplam intihar bombacılarının yaklaşık yüzde 15’ini oluşturduğunu vurgulamaktadır (2007: 95). Her ne kadar ilk başlarda dini köktenci örgütler kadınları eylemlerinde kullanmaktan imtina etmiş olsa da ilerleyen süreçte hem dini köktenci hem de seküler örgütlerin yaygın olarak kadın intihar bombacısı kullanmaya başladığının altını çizmektedir.

İntihar bombacısı olan kadınların kişisel bir kaybın intikamını almak, aile adını kurtarmak, korunaklı bir monotonluk hayatından kaçmak, ün kazanmak ya da içinde yaşadıkları ataerkil toplumları dönüştürmek gibi çeşitli motivasyonları olabilmektedir (Bloom, 2007: 95-96). Kadınlar genellikle kişisel bir trajediye tepki olarak intihar bombacısı olurken; bazıları militan haline gelerek toplumlarının cinsiyet normlarını değiştirebileceklerine de inanabilmektedir. Oysa ki durum hiç de öyle olmamaktadır. Fanatizm ve terör örgütleri kadınlar için kurtuluş ve özgürlüğe yol açmamaktadır. İntihar bombalamalarına katılan kadınların genellikle sosyal açıdan en savunmasız olanlar arasında yer alması; yani dullar ve tecavüz kurbanları olması manidardır. Aslında, bu kadınlara devlet temsilcileri tarafından değil, teröristlerin kendileri tarafından tecavüz veya cinsel tacizde bulunulmaktadır. Bu kadınlar bu şekilde damgalanmakta ve bu nedenle kolayca örgüte alınıp sömürülmektedir. Foden’in ifadesiyle, “bu kadınları ölüme gönderenler kadın haklarını hiç umursamamaktadırlar. Bu kadınların kişisel hayal kırıklıklarını kendi siyasi amaçları için istismar ederken, kadınların rolünü hayatın diğer alanlarında sınırlamaya devam etmektedirler” (2003).

Biri modern, diğeri geleneksel olmak üzere önemli ölçüde farklı dünyalar oluşturmaya çalışsalar da seküler ve dini köktenci terörizm, kadınların siyasi şiddete karışmasını meşru kılmak için benzer retorik stratejileri izlemektedir. Özellikle de ‘şehitlik’ retoriği bunların başında gelmektedir (Ness, 2008: 12). Hem seküler hem de dini köktenci örgütler için silahlı direnişe giren kadınlar, toplumsal düzene bir meydan okumayı temsil etmektedir. Bu nedenle, şiddet eylemlerinin meşru hale gelebilmesi için önce yeniden çerçevelenmeli veya retorik olarak yeniden paketlenmelidir. Ness’in ifadesiyle, seküler ve dini köktenci terör örgütleri, kültürel duyarlılıklara aykırı görünen yasak eylemlerden kaçınmak için, şiddet uygulayan kadınların davranışlarını üç şekilde yeniden çerçevelemektedir: Birincisi her iki grup da kadın davranışını umutsuz zamanlar için umutsuz önlemler olarak rasyonelleştirmektedir. İkincisi her iki grup da mevcut kadın militanların eylemlerini kendilerinden önce gelen kadın militanlar bağlamında tarihselleştirmektedir.  Son olarak, kadın teröristi güzelliği, zekâsı veya dindarlığı nedeniyle hayranlık uyandıran bir düzeye yükselterek, bu tür eylemleri haklı çıkarmaya çalışmaktadır (2008: 29-30).

Terör Örgütlerinin Kadın Kurbanları

Terör örgütlerinin kadınlarla ilişkisi sadece kendi militanlarıyla olan irtibatıyla sınırlı değildir. Terör örgütleri ayrıca bazen doğrudan kadınları hedef almakta ve bu konuda çeşitli yöntemlere başvurmaktadır. Örneğin, kadın cinayetleri (feminicide) doğrudan kadın ve kız çocukları hedef alan öldürmelerdir. Bu yöntem bazen terör örgütleri tarafından uygulanmaktadır. Örneğin, Meksika’da yirmi yıl içerisinde serbest ticaret bölgesinde çalışan yaklaşık 1000 kadın öldürülmüştür. Guatemala’da 2000 yılından sonra 3.800’den fazla kadın ve kız çocuğu öldürülmüş ve bu durum hükümeti Mart 2012’de kadın cinayetleri üzerine özel bir birim kurmaya sevk etmiştir. Belirli eylemlerin nasıl terörizm olarak tanımlandığı ve neden bazı eylemlerin terörizm olarak tanımlanmadığı; kadına yönelik şiddetin ulusal güvenlik söylemlerinin tanımsal parametreleri içinde neden nadiren yer aldığı soruları önemlidir. Kadın cinayetlerini terörizm olarak yansıtan yakın tarihli bilimsel çalışmalar, siyasi bağlamları olan kasıtlı ve hedef gözeten kadın cinayetlerini terörizm söyleminin tanımsal sınırlarına girdiğini düşünmeye teşvik etmektedir (Kamp 2011: 56).

Tecavüz, şiddetli çatışmalar sırasında kadınlara karşı kullanılan en yaygın şiddet türüdür. Genellikle muhalifleri aşağılama, etnik olarak temizleme veya susturma stratejisi olarak ortaya çıkmaktadır. Örneğin, Yugoslavya’nın dağılmasının ardından yaşanan çatışmalarda tecavüz vakaları sıkça yaşanmıştır. Bosna Hersek’te 10.000 ila 60.000 kadın Sırplar tarafından cinsel saldırıya uğramıştır (Sharlach, 2000: 96). Bu tecavüzler büyük oranda özel kamplarda ve gözaltı merkezlerinde meydana gelmiş; ayrıca Sırplar Müslüman köylerine girdiğinde de yaşanmıştır. 1994’teki Ruanda soykırımında 250,000 ila 500,000 tecavüz vakası yaşanmıştır. Bazı bölgelerde hayatta kalan bütün kadınlara tecavüz edilmiştir (Sharlach, 2000: 98). Sudan’ın batısındaki Darfur’da yaşanan çatışmalarda da cinsel istismar yaygın olarak görülmüştür. Bazı tahminlere göre, Darfur’daki kadınların %40’ı tecavüze uğramıştır. Bazı raporlara göre ise Darfurlu kadın ve kız çocuklarının tamamı cinsel istismara maruz kalmıştır (Robertson, 2008). Terör örgütleri de hedef gruplar üzerinde bu saldırı tekniğini kullanmaktan çekinmemektedir. Ayrıca terör örgütlerinin kendi üyeleri arasında da kadınların cinsel istismarı oldukça yaygındır.

Asit saldırıları, kadınların terör kurbanı olarak hedef alınmasının bir başka yoludur. Asit terörizmi, kurbanları cezalandırmak, öldürmek ve/veya şekillerini bozmak amacıyla asit içeren saldırılar olarak tanımlanmaktadır. Erkekler, evlilik tekliflerini kabul etmeyen veya eğitim almak isteyen kadınları yıldırmak için de asit kullanabilmektedir. Bu şiddet faillerinden bazıları bir terör örgütüne katılma anlamında terörist olmasa da analiz edilmesi gereken yeni bir terörizm biçimini uygulamaktadır. Siyasi olması (kadınların kamusal alana girmesine izin vermemesi) ve belirli bir kitleyi (kadınları) terörize etmek ve onlar üzerinde kontrol sağlamak amacıyla uygulanması bakımından dikkat çekmektedir (Poloni-Staudinger ve Ortbals, 2013: 30).

Ulusötesi teröristler, ayrıca rızaları olmadan kadınları eş olarak alarak mağdur edebilmektedir. Örneğin, Irak’taki isyanda savaşmak için yurt dışından gelen teröristler, yerel Iraklı kadınları, çoğu zaman kadınların iradesine karşı, gayri resmi nikah törenlerinde eş olarak almışlardır (Al Arabiya, 2010). Bu kadınların çocukları Irak toplumu ve hükümeti nezdinde gayrimeşru sayıldığı için ve çocukları vatandaş olarak kabul edilmediği için büyük sorunlar yaşamaktadır. Bu sebeple bu kadınların yaşadığı mağduriyet uzun soluklu ve çözümsüz hale gelmektedir.

Sonuç

Kadınlar hem terör örgütlerinde hem de terörle mücadele birimlerinde çeşitli roller oynamaktadır. Örneğin, terör örgütlerinde sempatizan olarak hareket ederek terör grubundaki diğer kişilere yardım ve kaynak sağlamaktadır. Gözcü, şoför, tedarikçi, casus, tuzak veya haberci olarak hizmet etmektedir. Kadınlar ayrıca uçak kaçırma veya canlı bomba patlatma gibi faaliyetlerle doğrudan militan olarak hareket etmekte; bazı kadınlar ise liderlik rollerini üstlenmekte, grup için kararlar almakta ve grubun ideolojik duruşunu belirlemektedir.

Bir kadının terör örgütüne katılma motivasyonunu anlamadaki ilk aşama, onun terör örgütüne zorla mı yoksa kendi isteğiyle mi katıldığını anlamaya bağlıdır. Bu konudaki ayrım her zaman net değildir. Zorlama seçenekleri hafif topluluk baskısından kaba kuvvete kadar her şeyi içermektedir. Bazı kadınlar kendilerini onlara canlı olarak asla değer verilmeyecekleri için ölümle değer veren kültürlerin içinde bulmaktadır. Bazıları aynı anda veya sırayla birden fazla motivasyonu yaşamaktadır. Bazen, onları harekete geçiren şeyin ne olduğunu kendileri bile bilmemektedir. Cinsiyet klişeleri, meslekleri ve din gibi unsurlar meselenin bir boyutunu oluşturmaktadır (Bloom, 2011: 234-235). Gerçek motivasyon genellikle, farklı zamanlarda farklı uyaranlar tarafından tetiklenen kişisel, politik ve dini faktörlerin bir karışımıdır.

Kadın teröristlerin incelenmesi ve analiz edilmesi, terörle nasıl mücadele edileceğine dair önemli ipuçları vermektedir. Bilim insanları ve analistler, bu kadınları inceleyerek, alanın teorik ve metodolojik yaklaşımları üzerinde toplumsal cinsiyetin etkisini ve bu yaklaşımların sonuçları nasıl etkileyebileceğini göz önünde bulundurarak terörizmi daha iyi anlamaya yardımcı olmaktadır. Resmi tepkiler ve dünyanın çeşitli yerlerindeki kadın teröristlerin artan başarısı, analistlerin ve liderlerin kadın terörist aktörlerin ortaya çıkışını ve çeşitliliğini öngöremediklerini göstermektedir. Kadın militanların operasyonel başarısı göz önüne alındığında, bu başarısızlık kabul edilmeli, incelenmeli ve düzeltilmelidir.

Son dönemki olumlu gelişmelere rağmen, kadınlar polis, ordu, cezaevi personeli ve istihbarat servisleri dahil olmak üzere terörle mücadele uygulamalarına hâkim olan güvenlik sektöründe gerektiği gibi ve yeterli temsile sahip değildirler. Dünyadaki terörle mücadele kurumları ve politika yapıcılar, yalnızca cinsiyet ve ırk çizgileri boyunca, özellikle en yüksek karar alma seviyelerinde akut bir ‘çeşitlilik krizinden’ muzdariptir. Cinsiyet eşitliği stratejileri aracılığıyla kadınların güvenlik sektörü kariyerlerine daha fazla erişiminin sağlanmasında bazı ilerlemeler gösterilmiş olsa da bu alanlardaki üst düzey ve karar verici roller, ezici bir çoğunlukla kadınlara kapalı ve erişilemez durumdadır. Bu durumun değişmesi, terörle mücadele çabalarını güçlendirecektir.

Kaynakça

Ahmed, Leila. (1992). Women and Gender in Islam. New Haven ve London: Yale University Press.

Al Arabiya. (2010, 27 Eylül). Stateless Qaeda Children in Iraq Raise Concerns. Al Arabiya.

Ali, Farhana. (2005). Muslim Female Fighters: An Emerging Trend. Terrorism Monitor, 3(21), online.

Alison, Miranda. (2011). Women, Gender, and the Liberation: Tamil Tigers of Eelam. içinde Laura Sjoberg ve Caron E. Gentry (Ed.) Women, Gender, and Terrorism (s. 131-155). Londra: The University of Georgia Press.

Aoláin, Fionnuala Ní. (2021). Human Rights Impact of Counter-Terrorism and Countering (Violent) Extremism Policies and Practices on the Rights of Women, Girls and the Family. A/HRC/46/36. Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Konseyi, 22 Ocak.

Aoláin, Fionnuala Ní. (2013). Close Encounters of the Female Kind in the Land of Counter-Terrorism. içinde Margaret L. Satterthwaite ve Jayne C. Huckerby (Ed.) Gender, National Security, and Counter-Terrorism Human Rights Perspectives. (s. 230-250). Londra: Routledge.

Bloom, Mia. (2007). Female Suicide Bombers: A Global Trend. Daedalus, 136, 94–102.

Bloom, Mia. (2011). Bombshell: Women and Terrorism. Philadelphia: University of Pennsylvania Press.

Brown, Katherine E. (2013). Gender and Counter-radicalization: Women and Emerging Counter-Terror Measures. içinde Margaret L. Satterthwaite ve Jayne C. Huckerby (Ed.) Gender, National Security, and Counter-Terrorism Human Rights Perspectives. (s. 36-59). Londra: Routledge.

Bush, Laura. (2001). The Weekly Address Delivered by the First Lady. 17 Kasım. https://www.presidency.ucsb.edu/documents/the-weekly-address-delivered-the-first-lady#axzz1cCYu1Wt4 (Erişim tarihi 10 Temmuz 2022).

Cunningham, Karla J. (2007). Countering Female Terrorism. Studies in Conflict & Terrorism, 30, 113-129.

Foden, Giles. (2003, 18 Temmuz). Death and the Maidens. The Guardian.

Gaca, Kathy L. (2011) Girls, Women, and the Significance of Sexual Violence in Ancient Warfare. içinde Elizabeth D. Heineman (Ed.) Sexual Violence in Conflict Zones from the Ancient World to the Era of Human Rights. (s. 73-88). Philadelphia: University of Pennsylvania Press.

Georges-Abeyie, Daniel E. (1983). Women as Terrorists. içinde Lawrence Zelic Freedman ve Yonah Alexander (Ed.) Perspectives on Terrorism. (s. 71-84), Wilmington: Scholarly Resources Inc.

Gonzalez-Perez, Margaret. (2008). Women and Terrorism: Female Activity in Domestic and International Terror Groups. Londra ve New York: Routledge.

Hunt, Kristina (2008). ‘Embedded Feminism’ and the War on Terror. içinde Kristina Hunt ve Kim Rygiel (Ed.) En-Gendered War Stories and Camouflaged Politics. (s. 51-71). Hampshire: Ashgate.

Hunt, Kristina ve Rygiel, Kim (Ed.) (2008). En-Gendered War Stories and Camouflaged Politics. Hampshire: Ashgate.

Kamp, Marianne. (2011). Femicide as Terrorism: The case of Uzbekistan’s unveiling murders. içinde Elizabeth D. Heineman (Ed.) Sexual Violence in Conflict Zones from the Ancient World to the Era of Human Rights. (s. 73-88). Philadelphia: University of Pennsylvania Press.

Lamb, John Bahadur. (2014). Gendered Counter Terrorism? The Potential Impact of Police Officer Perceptions of PREVENT Policing. Behavioral Sciences of Terrorism and Political Aggression, 6(3), 183–194.

Laqueur, Walter. (1977). Terrorism. Boston, MA: Little, Brown and Company.

Nesiah, Vasuki. (2013). Feminism as Counter-Terrorism: The Seduction of Power. içinde Margaret L. Satterthwaite ve Jayne C. Huckerby (Ed.) Gender, National Security, and Counter-Terrorism Human Rights Perspectives. (s. 127-151). Londra: Routledge.

Ness, Cindy D. (2008). In the Name of the Cause: Women’s Work in Secular and Religious Terrorism. içinde Cindy D. Ness (Ed.) Female Terrorism and Militancy: Agency, Utility, and Organization. (s. 11-36). Londra ve New York: Routledge.

Neuburger, Luisella de Cataldo ve Valentini, Tiziana. (1996). Women and Terrorism. New York: Palgrave Macmillan.

Poloni-Staudinger, Lori ve Ortbals, Candice D. (2013). Terrorism and Violent Conflict: Women’s Agency, Leadership, and Responses. New York: Springer.

Robertson, Nic. (2008). Rape is a way of life for Darfur’s women. CNN. http://edition.cnn.com/2008/WORLD/africa/06/19/darfur.rape/

Samarasinghe, Vidyamali. (1996). Soldiers, Housewives, and Peace Makers: Ethnic Conflict and Gender in Sri Lanka. Ethnic Studies Report, 14(2), 203-228.

Sharlach, Lisa. (2000). Rape as Genocide: Bangladesh, the former Yugoslavia and Rwanda. New Political Science, 22(1), 89–102.

Sjoberg, Laura ve Gentry, Caron E. (2007). Mothers, Monsters, Whores: Women’s Violence in Global Politics. Londra: Zed.

Talbot, Rhiannon. (2001). Myths in the Representation of Women Terrorists. Eire-Ireland, 35(3–4), 165–186.

Talbot, Rhiannon. (2004). Female Combatants, Paramilitary Prisoners and the Development of Feminism in the Republican Movement. içinde Louise Ryan ve Margaret Ward (Ed.) Irish Women and Nationalism: Soldiers, New Women and Wicked Hags. (s. 132–145). Dublin: Irish Academic Press.

Yanarışık, Oğuzhan. (2021). Terörizm ve Medya Çerçevelemesi Üzerine Bir Analiz: YPJ Örneği. Liberal Düşünce, 26(102), 241-256.

Zine, Jasmin. (2008). Between Orientalism and Fundamentalism: Muslim Women and Feminist Engagement. içinde Kristina Hunt ve Kim Rygiel (Ed.) En-Gendered War Stories and Camouflaged Politics. (s. 27-49). Hampshire: Ashgate.

DİĞER İÇERİKLER