Ana SayfaMakalelerDiplomasiTürkiye-Mısır İlişkilerinde Normalleşme ve Deniz Yetki Alanları Sorunu

Türkiye-Mısır İlişkilerinde Normalleşme ve Deniz Yetki Alanları Sorunu

Prof. Dr. İrfan Kaya Ülger (Kocaeli Üniversitesi)


Katar’ın başkenti Doha’da Dünya Kupası etkinliğinde Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Mısır Devlet Başkanı Abdulfettah es-Sisi’nin el sıkışması, tüm dünyada yakın ilgiyle takip edildi. Katar Emiri Şeyh Temim bin Hamad Al Sani’nin arabuluculuğu sonucunda gerçekleşen Ankara-Kahire diyaloğunun el sıkışma ile sınırlı kalmadığı, liderlerin aynı zamanda Katar’da 45 dakika görüşme yaptıkları sonradan ortaya çıktı.

İki ülke arasındaki siyasi ilişkiler, 2013 yılında Mısır Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’nin askeri darbe ile görevden uzaklaştırılmasına Türkiye’nin sert tepki göstermesi nedeniyle maslahatgüzar seviyesine düşürülmüştü. Türkiye’nin Mısır’daki darbeye karşı çıkmasını bir yönüyle İslam dünyasında demokratikleşme beklentisi olarak değerlendirmek mümkün. Ama öte yandan Türkiye’nin darbelerden olumsuz etkilenen bir ülke olduğu gerçeğini de unutmamak gerek. Netice olarak uzun bir aranın ardından Türkiye ve Mısır liderlerinin Doha’da en yüksek seviyede diyalog başlatmaları, hiç kuşku yok ki, iki ülke ilişkilerinde yeni bir başlangıç anlamına geliyor.

Türkiye-Mısır diyaloğu Doğu Akdeniz deniz yetki alanlarına yansıyacak mı?

Türkiye, Doğu Akdeniz’de deniz yetki alanlarının sınırlandırılması anlaşmasını 27 Kasım 2019’da Libya’daki Ulusal Birlik Hükümeti ile imzaladı. Birleşmiş Milletler (BM) tarafından kayıt altına alınan anlaşma, kıyıları karşılıklı Türkiye ve Libya’nın arasında kıta sahanlığının eşit uzaklık (equidistance) temelinde belirlenmesini öngörüyordu.

BM Deniz Hukuku Sözleşmesi’nin 76’ncı ve müteakip maddelerine göre kıta sahanlığı sahildar devletin tek başına egemenlik hakkına sahip olduğu denizin altındaki doğal uzantısıdır. Kıta sahanlığı, sahildar ülkeye deniz tabanı altındaki kaynaklar üzerinde egemenlik hakkı tanır. Kıta sahanlığının sınırı esas hatlardan itibaren 200 deniz milidir. Coğrafi uygunluk hallerinde kıta sahanlığının maksimum sınırı 350 deniz miline kadar uzanabilir. Sahildar bir ülkenin kıta sahanlığı hakkı ab initio ve ipso facto kurallarına tabidir. Latince kavramlardan ilki, sahildar devletin kıta sahanlığı hakkına ezelden beri sahip olması, ikincisi ise bu hakkın kendiliğinden sonuç doğurması anlamındadır. Bir başka şekilde ifade etmek gerekirse sahildar devletin kıta sahanlığı üzerindeki hakkını kullanması için esasen sınırlandırma anlaşmasına veya deklarasyona dahi ihtiyaç duyulmaz. Bununla birlikte bir sahildar ülkenin kıta sahanlığı sınırı 200 deniz miline ulaşmadan başka bir devletin kıta sahanlığı ile kesişiyorsa sınırlandırma yapılması gerekir.[1]

BM Deniz Hukuku Sözleşmesi’nin 55’inci ve müteakip maddelerinde düzenlenen münhasır ekonomik bölge ise kıta sahanlığından daha kapsamlıdır. Bu kavram sahildar devlete hem deniz tabanı, hem de su kütlesi üzerinde egemenlik hakkı sağlar. Münhasır ekonomik bölgenin maksimum uzunluğu 200 deniz milinin ötesine geçemez. Bununla birlikte münhasır ekonomik bölge, kıta sahanlığından farklı olarak sahildar devlete kendiliğinden bir hak doğurmaz. Münhasır ekonomik bölge üzerinde kıyı devletinin hak iddia edebilmesi için ilan edilmesi gerekir.

Türkiye’nin Libya ile imzaladığı deniz yetki alanlarının sınırlandırılması anlaşması, BM Deniz Hukuku Sözleşmesi’ne dayanıyor. Doğu Akdeniz’de deniz yetki alanlarının kesinleştirilmesi için benzer karakterde bir anlaşmanın Türkiye ile Mısır arasında yapılması amacıyla yürütülen çalışmalar, siyasi ilişkilerde yaşanan kopukluk nedeniyle tamamlanamamıştı. Bu dönemde Mısır ile Yunanistan arasında 6 Ağustos 2020’de deniz yetki alanlarının sınırlandırılması anlaşması imzalanmıştı. Söz konusu anlaşmada Mısır için kıta sahanlığı esas hatlardan başlatılırken, Yunanistan bakımından Girit ile Rodos arasında düz bir hat/çizgi çekildi ve bu çizgi esas hattın başlangıcı kabul edildi. Yunanistan ile Mısır arasında yapılan deniz yetki alanlarını sınırlandırma anlaşmasında Yunanistan, adaların da kıta sahanlığı bulunduğu görüşünü esas alıyor. Oysa Uluslararası Adalet Divanı birçok kararında adaların kıta sahanlığına sahip olma hakkını sadece takımada devletlerine tanımıştır.[2] Yunanistan’ın aynı zamanda kara ülkesi de bulunduğu için bu kuralın Yunanistan bakımından geçerli olamayacağı açık. Bu hususu kayıt altına alan Uluslararası Adalet Divanı kararları içtihat oluşturmuştur. İkinci olarak, Mısır ile Yunanistan arasında imzalanan anlaşma, Yunanistan için esas hatları Girit ve Rodos arasına çizilen çizgi esas alınarak başlatıldığı için paylaşımda Mısır’ın deniz yetki alanı kaybı 21 bin kilometrekare civarındadır.

Girit ile Rodos arasına çizilen çizgiyi esas aldığı için hukuki bakımdan kadük olan Yunanistan-Mısır deniz yetki alanlarının sınırlandırılması anlaşmasının geçerliliği de tartışmalıdır. Nitekim Türkiye Mısır’ı, anlaşma ile uğradığı kayıplar ve anlaşmanın deniz hukuku bakımından sorunlu olduğu konusunda bilgilendirmiştir. Söz konusu anlaşmanın Mısır tarafından feshedilmesi ve yerine Türkiye ile deniz yetki alanlarının sınırlandırılması anlaşmasının yapılması Kahire’nin yararınadır. Türkiye gelecek yıllarda Mısır’ın bu konuda adım atabileceği görüşündedir.

Türkiye’nin “ihtilafları azaltma ve dostlukları güçlendirme” siyaseti

Türkiye’nin 19 Kasım 2022’de Irak ve Suriye’de terör unsurlarını etkisiz hale getirmek için yaptığı hava operasyonunu eleştiren ülkelerden biri de Mısır oldu. Türkiye’nin, BM Sözleşmesi’nin 51’inci maddesinde düzenlenen meşru savunma hakkı çerçevesinde gerçekleştirdiği operasyonun Kahire tarafından eleştirilmesi, uzun bir kopukluğun ardından iki ülkenin çeşitli alanlarda görüş birliği sağlamasının kolay olmayacağını gösterdi. Öte yandan bu açıklama, Mısır’ın Arap Birliği teşkilatı içerisindeki konumu ile de yakından ilgili.

Türkiye’nin Mısır ile diyalog tesisi ve ikili ilişkileri güçlendirme girişimi, esasen bir süre önce benimsenen “ihtilafları azaltma ve dostlukları güçlendirme” bakış açısının bir sonucu olarak görülebilir. Nitekim Türkiye, daha önceden anlaşmazlık halinde bulunduğu Birleşik Arap Emirlikleri ile arasındaki ihtilafları çözüme kavuşturdu ve yakın işbirliği tesis etti. Benzer şekilde gazeteci Cemal Kaşıkçı cinayeti nedeniyle Suudi Arabistan ile yaşanan anlaşmazlık konusunda yürütülen müzakerelerden de netice alındı ve ikili ilişkiler yeniden eski seviyesine geldi. Mavi Marmara olayının ardından İsrail ile yaşanan ihtilaflar ise İsrail Cumhurbaşkanı Isaac Herzog’un 9 Mart 2022’de Ankara ziyareti ile normalleşme yoluna girdi[3] ve taraflar karşılıklı olarak büyükelçi atadılar.

Dolayısıyla Türkiye ile Mısır arasında Katar’ın başkenti Doha’da kurulan diyaloğu da bu ana trendin bir yansıması olarak ele almak gerekiyor. Yakın bir gelecekte benzer işbirliği ve yakınlaşmanın ihtilaf yaşanan diğer ülkelerle de gündeme gelmesi olası gözüküyor. Mısır ile normalleşme hem iki ülke arasındaki ticari ve siyasi ilişkileri canlandıracak, hem de bu yakınlaşmanın Arap-İsrail çatışmasına ve Yemen, Suriye ve Libya gibi ihtilaf yaşanan coğrafyalara yansıması olacaktır. Önümüzdeki yıllarda Türkiye ile Mısır arasındaki yakınlaşmanın bir yandan İslam Konferansı Teşkilatı ve Afrika Birliği gibi uluslararası örgütlerde, öte yandan Doğu Akdeniz doğal gaz rezervlerinin çıkarılması ve uluslararası piyasalara ulaştırılması gibi iktisadi alanlarda yansımaları olabilecektir. Yeni dönemde EastMed projesinin rafa kaldırılmasından sonra İsrail ile enerji alanında sağlanabilecek mutabakata Mısır’ın da katılımı gündeme gelebilir.

Ankara-Kahire yakınlaşmasının Libya ve Yunanistan üzerindeki etkileri

Öte yandan Mısır yönetimi ile diyalog tesisi ve normalleşmenin Libya üzerinde de etki yaratması bekleniyor. Türkiye, deniz yetki alanlarını sınırlandırma anlaşması dışında BM tarafından tanınan Ulusal Mutabakat Hükümeti ile askeri eğitim anlaşmasını imzalamıştı. 3 Ekim 2022’de Türkiye ile Libya arasında yeni bir anlaşma daha imzalanmış ve taraflar Libya deniz yetki alanları içerisinde kalan parsellerde Türkiye’nin sismik araştırma ve sondaj faaliyetlerinde bulunması konusunda mutabakat sağlamıştı. Mısır yönetiminin Libya ile Türkiye arasında imzalanan anlaşmalara muhalefet ettiği biliniyor. Öte yandan Libya içerisindeki siyasi mücadelede Mısır ve Türkiye’nin destekledikleri siyasi aktörler farklılık gösteriyor. Önümüzdeki dönemde iki ülke arasındaki diyalog ve iş birliğinin Libya konusunda da yakınlaşmaya kapı aralaması bekleniyor.

Yunanistan, Türkiye ile Mısır arasındaki yakınlaşmadan en fazla tedirgin olan ülkedir. Atina yönetimi, Mısır ile imzaladığı deniz yetki alanları anlaşmasında Mısır’ın büyük kayba uğradığının farkında. Bu sebeple yeni konjonktürde Kahire’nin anlaşmayı feshetme veya revize etme talebinde bulunmasından korkuyor. Yunanistan’ın bunun dışında Türkiye ile Libya arasında 3 Ekim 2022’de imzalanan ve Türkiye’ye Libya deniz yetki alanlarında sismik araştırma ve sondaj yapma hakkı tanıyan anlaşmadan rahatsızlık duyuyor. Nitekim Yunanistan, egemenlik haklarına müdahale edildiği iddiasıyla Türkiye’yi Birleşmiş Milletlere şikayet etti.[4] Türkiye-Mısır ilişkilerinin normalleşmesi nedeniyle Yunanistan’ın yaşayacağı kayıp deniz yetki alanları ile sınırlı kalmayacak, öteki alanlara da yansıyacaktır. Yeni koşullarda Atina yönetiminin Doğu Akdeniz’de Türkiye karşıtı siyasi, askeri ve ekonomik gruplaşmaları yönlendirmesi eskisi kadar kolay olmayacaktır. AA

DİĞER İÇERİKLER